Serhat KORLU
MUTLU OLMAK İÇİN
MUTLU OLMAK İÇİN
(Mutluğun Betimleme)
Ne istiyoruz?
Mutlu olmayı!
Bizi ne mutlu eder?
Saygı duyulması değerli olduğumuzu hissetmek…
Neden yaşarız?
Mutluluğu yakalayabilmek için.
Nasıl yakalaya biliriz?
Doğru kararlar vererek hayatımızı doğru yöne çevirerek…
Yakaladığımızı nasıl anlarız?
Korkularımız azalır, endişelerimiz azalır ve mutlu olduğumuz hissi yüreğimizi sarar.
Halimize şükretmeliyiz; evet, doğru her halimize şükretmeliyiz. Hem de aklımızı kullanarak. Hem şükredip hem mutlu olabiliriz.
Sağlığımız yerinde şükür deriz ama yanımızda sevebileceğimiz, sevdiğimiz bir karşı cins isteriz.
Sağlımız yerinde ama bir kuyunun dibinde, yapa yalnız ve bu kuyu Yusuf kuyusu da değil. Yaşama içgüdümüz hayatta kalmaya çalışır fakat ruhumuz sıkılır daralır.
Çok paramız olur, o parayı kazanana kadar okadar çalışırız ki bizi sadece çıkar ilişkilerinden dolayı seven insanlar kalır yanımızda. Çok zengin ama yine yalnız kalırız.
Yanlış birisine aşık olup onu hayatımızın merkezine koyarız. Sonra geriye bir O kalır ve ondan arda kalan enkaz bir biz kalır.
Hayata hedefler koyarız, başarmak için çalışırız. Geceler gündüzler yıllar gider, başarı sonunda yakalanır ama biz hayattan zevk alamadan geçip gitmiştir.
İnsan önce hayatı anlamalı, hayatta kalmak, yaşamak.
Neden yaşamak?
Nasıl yaşamak?
Birilerinin gölgesinde boyun eğerek mi yaşamak, yoksa güneşin sıcağından korkmadan hayattan tat alarak mı yaşamak. Sahi bizler neden yaşıyoruz?
Bir karşı cinsin egolarıyla boğulup kahrını çekmek için mi ya da hayatımıza giren her kesi mutlu etmek mi zorundayız? Biz mutlu olmasak da…
Neden herkes, her şey bizden bizim mutluluğumuzdan daha değerli?
Neden herkes hep kendinle değil de bir ötekisini düzeltme derdinde?
Neden hep karşımızdakiler yanlışı bizde arar durur?
Neden mutlu olmasakda hayır diyemeyiz ve hatta üzmemek adına kendi canımızı yakarız?
Neden taşıyamayacağımız yüklerin altında eziliriz?
Bu hayata o kadar toy başlamışken ve her bir birey faklı ortamlarda farklı insanlarla farklı öğütlerle büyürken, dünyada bu kadar çok bencil insan varken, neden canımız yansa da susar katlanırız?
Sabır demedim katlanmak dedim çünkü ikisi farklıdır.
Biri beklentilerini karşılayacağından emin olduğun durumlarda gerekeni yapmak ve olgunlaşmasını beklemektir
Toprağa tohumu atarsın çalışır çabalarsın sonra beklersin, güneş ve yağmur zamanla büyütsün ve mahsul olsun.
Ama biliyorsan toprak killi ne yaparsan yap tohum yetişmeyecek.
Sen yinede zorunluluk ve çaresizlik hissiyle çalışır çabalarsın ve sonra beklersin. Fakat yine de olmaz, olamaz çünkü orada yapman gereken o killi toprakla uğraşmak yerine dönüp arkanı gitmeliydin, senin emeklerine karşılık verecek topraklara…
Sonra kızmamalı killi toprağa onun ne olduğu beliydi.
Sonra sitem etmemeli yaratana akıl verdi kullanaydın.
Sonra her çabam boşuna diye hayıflanmamak gerek, hatanın kendinde olduğunu kabullenmeli ve yeni başlangıçlar yapmalıydık…
Hata yapmaktan korkmadan, hatalardan ders alarak, aklımızı kullanarak ve köle olmadığımızı bilerek, en önemlisi de mutlu olmaya bizimde hakkımız olduğunu bilerek…
Sevdiğimiz yerde, sevdiğimiz insanlarla ve sevdiğimiz kişilerle olmak en doğal hakkımız…
Korkularımız yüzünden haklarımızı gasp edebilirler ve korkak bir hayat, esaret, kölelik. Ya da cesur bir hayat, özgürlük ve mutluluk…
İçimizdeki biyolojik tarafımız, hayvansak içgüdülere sahiptir. Hayatta kalma dürtüsü; ‘Bulunduğumuz yerde ne kadar mutlu olmasak da en azından karnımız doyuyor, canımız sağ kalıyor.’ diyor..
Fakat bizi insan mertebesine yükselten aklımız ve mantığımız ise ‘Bunlar zaten senin. En doğal yaşam hakkın ama senin bunun yanında mutlu olman, sevdiğin insanların yanında olabilmen gerekli. Sana hayatta zevk ve mutluluk veren şeyleri yapabilmen gerekli.’ olduğunu söyler ve ısrarla ister..
Bizler ne yaparız?
İçinde bulunduğumuz huzursuz ortamdan uzaklaşmak yerine, bize acı veren insanları hayatımızdan çıkarmak yerine, onların verdiği acıyı azaltmaları için başka insanları sokarız hayatımıza. Bu işleri daha da karıştırır ve daha da mutsuzlaştırır..
Bencil olmadan benliğimize de saygılı olmalıyız. Çünkü mutlu olmadan, mutlu edemezsiniz. Birlikte mutluluğu yakalamayı başaramıyorsanız, birlikte olmak zorunda değilsiniz ki …
Birlikte değilsiniz diye de düşman gibi olmanın da bir gereği yok. İnsan olabilmek: her bir bireyi olduğu gibi kabul edip, ona göre ilişkiler kurabilmeyi gerektirir..
Mutlu olduğunuz insanlarla, mutlu olduğunuz hayatlarda yaşamak, sizin almış olduğunuz kararlara bağlı
Doğru kararlar alabilmek için de kendimizi iyi tanımalı hayattan beklentilerimizi, ilişkilerimizden beklentilerimizi iyi anlamalıyız.
Bunun içinde kendimize karşı dürüst, kendimize karşı hakkaniyetli olmalı, kendi istek ve arzularımızı iyi analiz edip, ona göre hayatımıza yön vermeli, ona göre ilişkiler kurmalıyız. Bu sayede hem karşımızdaki insanlara hem de kendimize zarar vermeden mutluluğu bulabiliriz.
Değerli olduğumuzu hissetmediğimiz hiçbir yerde mutlu olamayız…