12-12-2022 Recai ŞEYHOĞLU

                              

Talibin yola ‘ ikrâr ‘ vermesi, Pir tarafından toplum huzurunda kendisine anlatılan yolun bütün koşullarını kabul ederek; eline/ diline/ beline sahip olma düsturuyla ‘ yol ‘ a bağlanması demektir.

İkrârkonusundaki  ansiklopedik bilgiler böyle…

Annemle babam da  Hacıbektaş’taki  dedeye ikrâr vermişler.

Dede, zaman zaman doğduğum topraklara gelir, haftalarca kalırdı. Bizde konakladığı da olurdu. Babam, dedemizin  yardımcısı gibiydi.

Biz de pos bıyıklı dedemize çok saygı gösterirdik.

1970 ya da ’71 yazıydı. Ailece Hacıbektaş’a gitmiş, bir hafta  konuğu olmuştuk dedemizin.

Akşam sofralarından birinde işitmiştim ilk kez, Horasan’dan geldiğimizi. Dedemiz söylemişti. ‘’ Oğul, sizler ve bizler Anadolu topraklarına Horasan’dan geldik. ‘’

Babamdan sonraki yıllarda da çok işitmiştim bu sözü.

Bir gün sordum, ‘’ Baba, İran Horasan mı Erzurum Horasan mı? ‘’

‘’ Oğlum, aslını ararsan ben de kesin bilmiyorum ama İran Horasan’dan geldiğimiz söyleniyor hep.’’

70’li yılların başındayız.

Babam, bir öğle yemeğine yanında biriyle geldi eve. Meşhed’li bir doktormuş .Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu bir İranlı. O öğle yemeğinde çok geçmişti Horasan adı.

Zaman zaman mağazamıza da gelir gider olmuştu. Kaynaşıp gitmiştik o doktorla. Yanında kitap ve dergiler getirirdi hep. Babam da  büyük ilgi gösterirdi onlara.

Aynı günlerde Ankara’dan birileri de gelip gidiyordu mağazamıza. Bir siyasi partinin önde gelenleriydi. Babamın ilçe örgütünün  kurucusu ve başkanı olmasını istiyorlardı. Babam da  o gelenleri hep  amcama yönlendirip ‘’ Muzaffer  size daha iyi yardımcı olur.’’diyordu.  Amcam, öncesinde de CHP İlçe başkanlığı yapmıştı çünkü.

Nedense  dedemizin de  sonradan Bahayi olduklarını öğrendiğim İranlı doktorun da ilgisi hep babamaydı. Ankara’dan gelenlerin de…

Barış Partisi’ne  pek ilgi göstermediğini seziyordum. İranlı doktora ve doktorla birlikte gelenlere ise  daha yakın davranıyordu babam.

                                                                                 *

Şirazlı Sadi aşkı ve nedense bana çok gizemli gelen İran’ı öğrenme  merakı iyice depreşince çıkıp gittim İran’a… Khoy, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Tahran,  Urmiye gibi kentlerinde dörder  beşer gün yaşadım. Gördüklerim/ yaşadıklarım  çok etkiledi beni. Örneğin, Tebriz’de hiç mi hiç dilenci yoktu. Dünyanın tek şairler mezarlığı bu kentteydi. Hafız ile Sadi’nin türbesi, Isfahan’daki tarih ve coğrafya beni  adeta sarstı.

İran sonrası beş günlüğüne Atina’ya gittim. Sonrasında  bir de Balkanlar’da geçirmiştim onbeş günümü. Sofya, Üsküp, Tiran ve Selanik’te…

Ardından mı?

Tekrar İran’a… Bu kez  yine Tebriz… Ardından Şah İsmail diye bildiğimiz/ annemin şiirlerini okuduğu Hatayi’nin memleketi Erdebil… Hatayi’ninşiirlerini  gözönüne getirdiğimde ve annemin Hatayi’ye olan aşkınıanımsayınca atladım otobüse ve doğru Meşhed’e… Khorasan’a, yani Horasan’a…

Bir şeyler beni Horasan’a çekiyordu nedense…

Kan çekiyor derler ya…

‘’ Güneşin doğduğu yer ‘’, ‘’ Güneş ülkesi’’, ‘’ Doğu bölgesi ‘’ anlamlarına gelen Horasan’da hayatımın en güzel günlerini yaşadım belki de. Müzeler, kütüphaneler, türbeler, Nişabur’daki  ÖmerHayyam ve Feridüddin Attar ve daha sayamadıklarım…

Hele Khorasan Great Museum’da yaşadığım dakikalar, en unutulmaz anılarımdan…

Horasan çekiyordu beni. Burada kendimden bir şeyler buluyordum sanki… Adımın Ali Recai olduğunu öğrenenler de  bana inanılmaz ilgi gösteriyordu. ‘’ Bizden ‘’ diye bir müzede  benden turist ücreti almadılar örneğin.

İmam Rıza Türbesinde saatlerim geçiyordu. O dev meydanda oturuyor, olmadık düşüncelere dalıp gidiyordum. Buraya yerleşsem mi acaba, İzmir’e dönmesem mi?

Beni çeken bir şey vardı burada.

Köklerimin burada olduğu düşüncesine o günlerde  kapıldım. Yıllar öncesi ağız burun kıvırır, ciddiye almazken şimdi  Horasan’dan gelmiş olabileceğimize bir inanmışlıktı bendeki… Sokaktaki, müzedeki herkesi kendimden görür olmuştum.

*

Aralık ayı başında Maryam Gharakhani’ye  giderkenTina’ya sormuştum: ‘’ Nerelisin?’’ diye.

‘’ Horasan ‘ deyince  kadıncağızı neredeyse  kocası Celil’in yanında kucaklayasım gelmişti.

Bende bir Horasanlılık damarı vardı.

Horasan bir yana, İran topraklarında yaşayanlara karşı bende garip bir yakınlık duygusu var. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’de görmediğiniz sahnelere tanık oluyorsunuz şeriatla yönetilen İran’da. Örnek mi?

Kitabevlerinin vitrinlerinde ve raflarında Marks, Engels, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk gibi düşünür ve yazarların kitaplarına rastlıyorsunuz.

Şiir, edebiyat, resim ve heykel dünyanın neresinde halkıyla bu kadar iç içedir, düşünmek gerekmez mi?

Türbede, camide, parkta  hiç tanımayan birinin  sizi evine davet ettiği hangi ülkede görülmüştür?

Kütüphanelerde mollaların bile kitaplarla iç içe yaşadığı başka hangi İslam ülkesi vardır?

                                                                                    *

İzmir’de nerede bir İranlı görsem onu alıp eve götüresim geliyor.

O nedenle İranlı dostlarım çok.

10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde  yeni çıkan iki kitabımın tanıtım etkinliği yapıldı.  RRŞKZ ve AYKIRI YAZILAR’ın…  Karşıyaka Belediyesi’nin katkılarıyla…

Ünal Ersözlü,  Efdal Sevinçli, Semih Balaban, Mehmet Erken, Selman Boyacıoğlu, Hasan Zeki Sungur, Mehmet Yıldız, Salim Çetin, Selahattin Tural’ın konuştuğu ve Nüket Hürmeriç’in  benim için yazıp okuduğu bir  şiirin olduğu  programı  kızım Deniz Akyol ve  oğlum bildiğim Çağdaş Güneş Gündüz  yönetmişti.

Konuk konuşmacıların dışında programı zenginleştiren  ikinci  başrol oyuncuları da İranlılardı.

İranlı on- onbeş kadın ve erkeğin rol aldığı gösteriyle İran’da yaşanan son gelişmeler protesto ediliyordu. Maryam Gharakhani’nin de şiir okuduğu  program aslında bir dayanışma gecesi gibiydi.

1970’li yılların başındaki  Şili Halkıyla Dayanışma Gecesi gibi…

Program, ‘ Kitap tanıtım etkinliği ‘ olarak geçiyordu ama Karşıyakalıların İran’da yaşanan baskıları ve cinayetleri  protesto  gösterisiydi.

Başını yeterince örtmediği için öldürülen bir genç kızın İran’da ve dünyanın dört bir köşesinde  gündeme  oturduğu, bizde de 6 yaşındaki bir kız çocuğunun tarikatçı bir baba tarafından tarikat mensubu  29 yaşındaki bir başka cemaatçiye  verildiği/ evlendirildiği haberinin gündem olduğu  bir dönemde  gerçekleştirilen bu etkinlik için dostlarım salonu doldurmuştu.

Başkan Cemil Tugay’a ve yerleşkenin sorumlusu Saadet Hanıma teşekkür etmek  benim için bir borç!

İktidar ve pahalılığın baskısı altında inleyen iki halkın dayanışmasının öznesi olmak gururunu yaşadım o gün.

Gerek Ünal Ersözlü  gerekEfdal Sevinçli gerek Semih Balaban ve gerekse de Mehmet Erken tarafından gazeteci/ yazar ve kütüphaneci olarak kabul görmemin gururunu yaşadım.

Program sonrası yaşadığım mutluluk ise bambaşkaydı.

Etkinliğe katılan FARBİS Yapı İnşaat Turizm Sanayi Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Salih Yavuzkılıç, Çağdaş ile birlikte yanıma gelip, ‘’ Hocam, tebrik ediyorum sizi. Etkinlik için kutluyorum.  Mağdurlara, ezilenlere, komşu ülkenin insanlarına  ve edebiyata/ kütüphaneciliğe verdiğiniz önemi biliyorum. Şirket olarak RRŞKZ kitabınızın ülkenin dört bir köşesindeki kütüphanelere ve  gazetecilere ulaşabilmesi için bize düşen neyse söyleyin yapalım.’’

‘’ Yani?’’ dedim.

‘’ RRŞKZ  Kitabınıza baktım. İzin verin yeni baskısını biz yapalım.’’

Ne diyeceğimi bilemez  oldum.

Okurlarımla, dostlarımla bir  araya gelmiştim Sancar Maruflu Yerleşkesi’nde.

Horasanlı hemşerilerimle (!) de…

Salih Yavuzkılıçda  bizi yalnız bırakmayıp büyütmeye çalışıyor.

Teşekkürler FARBİS !

Hâlâ uçuyor gibiyim…

Umut her zaman var. Umudunuzu yitirmeyin diyeceğim herkese. Yeter ki inandığınız bir dava olsun. Birisi, illâ farkına varıyor, bunu unutmamak gerek…

                                                                             *

BİLGİ :

Alaşehir  Belediyesi’nde

. FEYZA HEPÇİLİNGİRLER- RASİME ŞEYHOĞLU AYDINLANMA EVİ

. ÖNER YAĞCI EDEBİYAT TARİHİ KÜTÜPHANESİ- EROL TOY KÜTÜPHANESİ

Açılışımız : 15 Aralık Perşembe Saat 14.00

 

 

 


Bu yazı 4872 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri