03-11-2020 Recai ŞEYHOĞLU

                                                    

Otobüsle iki günde gidilebiliyordu ancak. Dağlar bayırlar, bozuk tozlu yollardan sonra aşılabiliyordu ancak. Dağın eteklerine kurulu köyünün su sorunu yoktu ama bitmez tükenmez kan davaları nedeniyle huzuru da yoktu kimsenin.

Soğuklarda zaten bulunmuyordu köyde. Yazları da İstanbul’a çalışmaya gidiyor, hem karnını doyuruyor hem de annesine babasına üç beş kuruş gönderiyordu. İstanbul’daki tek lüksü hafta sonunda, Pazar günleri İstiklal Caddesi’nde dolaşmak oluyordu. Tek düşüncesi bir artist görmekti. Elinde simitle hareketli bir köşede saatlerce beklediği oluyordu. Nasıl olsa bu köşeden biri geçecekti.

Yanlış da düşünmüyordu. Orhan Günşiray’ın filmlerinde  bol bol dayak yiyen o sıtarasız adam ikide bir karşısına çıkıyordu. Karşısına çıkmıyordu da yanından geçiyordu daha doğrusu. Kendisine dikkatli dikkatli baktığı için de Zeynel’e gülümsediği oluyordu hatta.

Başrol oyuncusu olan aktrislere hiç rastlamadı ama Göksel Arsoy’un filmlerindeki pos bıyık bahçıvana, Ayhan Işık’ın dövdüğü o yılışık adama, Sami Hazinses ve Kadir Savun’a çok rastladı. Sadece bir kez Tamer Yiğit’i gördü, ona  da telaşlı telaşlı yürüdüğünden ‘’ Tamer abi! ‘’ bile diyemedi.

Yatma saatinde konakladığı çok yataklı koğuşta,  o gün kimleri gördüğünü ballandıra ballandıra anlatıyordu. Her defasında da Erganili Erkan, ‘’ Görüp de ne yapacaksın oğlum, konuşabiliyor musun/ iş çıkarabiliyor musun? ‘’ diyerek  sözünü kesiyordu.

Elinde  ‘ Ses ‘ dergisiyle helaya doğru gidiyorken ‘’ Bak, şimdi ben Seher Şeniz’le nasıl da dans edeceğim!? ‘’ derken  Bitlisli  Otuzbirci Sait ile Batmanlı  Mehmet de  kahkahadan kırılıyordu.

Erkan’ın yatağının her yanı Seher Şeniz’in fotoğraflarıyla doluydu.  Koğuşun her yanı Aysel Tanju, Devlet Devrim ve yabancı çıplak kadınların posterleriyle kaplıydı.

‘’ Beyoğlu’na  kadar yorulmaktansa Aysel’ime sarılmak hepsinden iyi. ‘’

‘’ Brigitte Bardot’a benim kadar atlayan olmamıştır şu dünyada.’’

‘’ Önder Somer’den sonra Leyla Sayar herhalde en çok bana vermiştir.’’

 Derin uykulara dalmadan önce yapılan konuşmalar hep böyleydi.

                                                                *

Yazları köyde kalsa ne artistleri görebilecekti ne de bol güvercinli camileri ve Boğaz’ı…

Üstelik beş parasız günler yaşayacaktı o sarı sıcaklarda.

Harç kardığı bir gün başına dikilen göbekli/ orta yaşlı adam ‘’ nerelisin sen? ‘’ diye sordu. Ardından da  ekledi: ‘’ Bahçe işlerinden anlar mısın? ‘’

Ertesi gün, göbekli/ orta yaşlı adamın evindeydi.

Ev değil de ormandaydı. Orman da değildi aslında, bahçeli/ bol çiçekli ve ortada minik havuzu olan bir köşkte…

‘’ Önceki, hem çocuklara kaba davranıyordu hem de dili bozuktu. Ağam demekten başka bir şey bilmiyordu.’’ dedi kahvaltıda karısına. ‘’ Hem, bu çocuk okuyormuş, ilerde öğretmen olacakmış.’’

Her yaz inşaat işçiliği yapan Zeynel, şimdi Yeniköy’de bir köşkte bahçıvandı.

‘’ Yaz tatillerinde ve sömestr tatilinde bizdesin. Annenlere buradan yiyecek içecek de göndeririz.’’ demişti  Şiri Bey.

Şiri Bey, istanbul’un orta halli müteahhitlerindendi. Kimi bahçıvan olarak köşke aldıysa  aldıkları aval aval eşine ve gelen konuklarına bakıyordu. Zeynel’de bir efendilik vardı. Gençti ve yosun mavisi gözleriyle bu mavi köşke çok yakışıyordu.

‘’ Doğrusunu istersen böyle bir oğlum olmasını isterdim hanım.’’

‘’ Köşkü  üstüne yaptır bari, ona daha çok yakışır! ‘’

‘’ Gelen gidene öğretmen olacağını söyleme de çocuğu kaptırmayalım şu musibet Hüsnü’ye… ‘’

                                                                        *

Okul bitmiş, iki gün uzaklıktaki bir kıyı beldesine atanmıştı.

‘’ Öğretmen maaşını vereyim burada kal. ‘’ diyen Şiri Bey’i dinlemedi ve valizini toplayıp Tepeli beldesinin yolunu tuttu.

Henüz 20’sindeydi. Arkadaşlarına göre iki yıl kaybı vardı. ‘’ Hiç olmazsa okulu bitirip öğretmen oldum ya… ‘’ diye iç geçirdi. Nahiye Müdürünün gösterdiği  lojmana benzer eve yerleştiğinde  ilk işi gaz lambasının ışığında annesine ve babasına mektup yazmak oldu.

‘’ Ne İstanbul’daki köşkteki odama benziyor ne de köyümdekine… Burası en azından bana ait. Herkes bana Zeynel Bey ya da Zeynel Efendi diyor. Ne oğlum diyen var ne de  Zeynel ! ‘’

Yol yorgunluğu öyle ağır basmıştı ki bitiremeden uyuyakaldı.

                                                                         *

Beş sınıfı birden okutuyordu. Staj döneminin başarılı öğrencisi olduğu için zorlanmadı hiç.

Paydos sonrası kahveye  gidip beldenin insanlarıyla tanışıyordu.

Mavi gözlü Zeynel öğretmen adını duymayan kalmamıştı. Paydos saatinde kardeşini almaya gelen ablalar yokken şimdi on onbeş genç kız okulun önüne toplaşıyordu.

Zeynel’in,  Erkan Bey’in 16 yaşındaki  sarı/ çilli kızı Meryem ile evlenmesi o yılın  haziranında oldu.

‘’ Sen hiç merak etme oğul, her masrafın bana ait. Ailenin gelip gitmesi de… ‘’  demişti Erkan Bey.

‘’ Evlenelim ama Erkan Bey, benim birikmiş tek kuruşum yok. Maaşımın da yarıya yakınını babama gönderiyorum. ‘’ demişti demesine de Erkan Bey bunu hiç önemsememişti.

Hayatında hiç meyve sebze bahçesi olmamıştı, oldu.

Arabayı hayal bile etmemişti, Skoda’sı oldu.

Erkan Bey’in iç güveysi diyecek olsalar da dert etmedi.

Zeynel,  Tepeli Erkan Bey’in damadı olarak bilindi yıllarca. Bundan da rahatsız olmadı. Yıllarca kendi köyüne de  adım atmadı.

En mutlu kişi Meryem’di. Beldenin en yakışıklı mavi gözlü delikanlısının eşi olmuştu. Mutlu olmayanlar da vardı. Mavi gözlü eşi olmayan arkadaşları…

İlçeye göçtüklerinde öğretmenliğinin onuncu yılıydı.

Artık beş sınıfı birden okutmuyordu. Mesai sonrası evine gelip Ezel ve Hazal ile ilgileniyordu.

‘’ İlçeye geldik, sen de şu kitaplardan biraz okusan… ‘’  dediği Meryem’in gözü yaşardı. ‘’ Beni cahil buluyorsun değil mi? ‘’  dedi.

‘’ Tepeli Erkan Bey’in kızı, Zeynel Öğretmenin karısı değil de Meryem Hanım olmak daha iyi  değil mi Meryemciğim.’’

O gece sırtını dönüp yattı Meryem.

                                                                              *

Bir akşam üstüydü.

Motosikletinden inen postacı kapıyı çaldı.

‘’ Tepeli Erkan Bey’in damadının evi burası mı, İstanbul’dan bir kargonuz var. ‘’

 

 


Bu yazı 559 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri