29-10-2020 Recai ŞEYHOĞLU

 

‘’Ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.’’ olarak tanımlanıyor cumhuriyet.

Özeti şu anlama geliyor: Devlet Başkanı ve hükümet, halk tarafından belirleniyor.

Tek kişinin ya da bir zümrenin yönetimi demek olan monarşi ve oligarşinin zıddı…

Ne hazindir ki insanlık tarihi, tek bir kişinin yönetimine dayanan yılların öyküleriyle doludur.

Kral, hükümdar, imparator, prens, prenses, padişah, kağan, general bu yönetimlerin baş aktörleri/ aktrisleri...

Tek kişinin keyfi yönetimi deyince akla gelen isimler hemen Hitler ve Mussolini oluyor. İki faşist liderin kendi halklarına verdiği zararın bilançosu koca bir mezbahayı anlatır büyüklükte. Sadece kendi halklarına mı ? Keşke sadece öyle kalsaydı… Yakın ve uzak ülke halklarına da zarar verdikleri tarih babanın malumu…

Pol Pot, Mobutu Sese Seko, Alfredo Stroessner, İdi Amin, Franco ve Salazar gibi bir zamanların Tanrı katında değer bulan liderleri de Mussolini’den Hitler’den farklı değil…

*

Yıllar öncesinde, şimdi sınıf öğretmeni dediğimiz ilkokul öğretmenleri her derse girerdi. Türkçe, matematik, hayat bilgisi, sosyal bilgiler, fen bilgisi, resim, müzik, beden eğitimi…

Öğretmen okulundan ya da eğitim enstitüsünden diploma alan öğretmen adayı buna göre yetiştiriliyordu. Oysa; resim - müzik ve beden eğitimi gibi konularda öğretmen Türkçe ve matematikteki gibi başarılı/ yetkin olmayabilir. Çünkü, özellikle resim ve müzik biraz da yetenek/ ilgi ister. Bu satırların yazarı, resim derslerinde hep matematik yapmıştır örneğin. Çünkü resim derslerinde öğrenciye verebileceğim bir şey yoktu.

Hep üzülmüşümdür resime ilgi duyan öğrencilerime yararlı olamadığım için.

Güzelyalı İlköğretim Okulu’nda çalışırken bu nedenle resim dersine resim öğretmeni Hasret Serin’i davet ederdim. O da sağ olsun kırmaz, seve seve gelirdi. Sonradan öğreniyorum ki o sınıfımdan güzel çizimleri olan öğrencilerim yetişti. Örneğin biri, Portekiz’de resim üzerine doktora yapmakta…

Müzik derslerim için ise Buca Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü ile anlaşmıştım.

Ne mi yapıyorduk? Her müzik dersine farklı bir müzik öğretmeni adayı geliyor, farklı şarkılar öğretiyor ve her biri birbirinden farklı bir enstrüman getiriyordu sınıfa.

Sonuç mu? Korhan Öz gibi nefesli çalgılarda konservatuvar eğitimi almış bir öğrenci yetişti. Can Türksever gıda mühendisi oldu ama gecelerde gitar çalıyor ve şarkı söylüyor.

Bana kalırsa sadece müfredatta var olan şarkı ve marşları bileceklerdi.

Resimde ise… Söylemek bile istemiyorum.

Devlet, resim dersinde çok zayıf olan benden resim öğretmemi istiyordu.

*

Onbaşı Hitler, her şeyi biliyordu. Franco her şeyden anlıyordu. Sadist İdi Amin kendisini olağanüstü buluyordu. General Kenan Evren, hem hukukçu hem doktor hem ressam hem her bi şeydi. Herbokoloji Fakültesi mezunu gibiydi rahmetli.

Kenan Evren’in Türkiye’ye, İdi Amin’in Uganda’ya, Hitler’in Almanya’ya verdiği zararı bugün bütün dünya halkları öğrendi. Dersler çıkardı.

Yönetmek bir sanattır. Erki elinde toplayan kişi, koca bir ülkeyi yönetmeye kalkarsa o ülkenin geleceği ne İsveç’e benzer ne Yeni Zelanda’ya…

Hırslarına/ arzularına gem vuramayan insanların elindeki bir ülke gelişmez. Üniversiteleri ilk 100’e giremez örneğin. Demokrasi konusunda sınıfta kalır. Basın özgürlüğü konusunda yer aldığı kıtada sondan birinci olur. Fabrikalar kurmak yerine yeni cezaevleri açmaktan haz alırlar, çünkü kendilerine itiraz edenlere tahammül edemezler.

Aşure bile yemiyorlardır belki... Çünkü, ‘ her şey’ den değil ‘ tek şey ‘ den yanadırlar. Aşure öyle mi?

Sözüm ona millidirler. Ülkelerinin yabancı tekellerin tabelalarıyla dolmasından rahatsız değildirler. Toprağını bile satarlar örneğin… Emeğin karşılığını vermemeye dayanan bir ahlaki düzenin mimarıdırlar. Yönettikleri insanlara yokluğa ve sefalete alışmaları gerektiğini, fedakârlık sosuyla yedirmeye çalışırlar örneğin…

Başeğmeyi olmazsa olmaz bilen bir eğitim sisteminin savunusunu yaparlar. Varlıkları buna bağlıdır çünkü.

‘’ AHLAK; size söylenen ne olursa olsun doğru olanı yapmaktır. İNANMAK ise size ne söylenirse onu yapmaktır.’’ Sözünü tersyüz edip egemenlik kurmak isteyenlerdir.

Bernard Shaw bu nedenle olsa gerek şöyle seslenmiştir insanlık ailesine: ‘’ Toplum için tehlikeli olan inançsızlık değil, inançtır.’’

Despotların bilim ve sanat yerine inanca sarılmalarının nedeni bundandır.

Ve despotlar her şeyden anlarlar…

Hukuk doktoru da olurlar resmin Picassosu da…

*

Cumhuriyet’in yaşamadığı topraklarda değerlerin aşınması bundandır.

Bilim- bilgi- beceri yerine bunların dışında kalanlar makbuldür çünkü.

Ve

Cumhuriyetle ilgisi olmayan bu despotik yönetimler ve yöneticiler sürekli bir şey üretir: Korku !

Korku ve endişe toplumudur despotların ülkesi. Savaş, büyük aşklarıdır!

*

İşte…

Atatürk bunun için son verdi saltanata/ padişahların egemenliğine…

Ne mutlu bize ki 97 yıl önce bunu görmüş ve gerçekleştirmiş bir Atatürk’ümüz var.

29 Ekim 1923’ün en büyük bayramımız olması bundandır.

Yaşasın Cumhuriyet diyenlere aşkımız bundandır.

Ne mutlu Cumhuriyet’i olanlara/ Cumhuriyeti kuranlara ve onu korumaya / yaşatmaya çalışanlara !

 


Bu yazı 493 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri