16-04-2021 Recai ŞEYHOĞLU

                                           

Dönem dönem etkilendiğim kişiler oluyor.

İlkokuldayken Halis Temel, Yunus Demir ve Kudret’ten, ortaokuldayken de Recep Peker adındaki sınıf arkadaşımdan çok etkilenmiştim. Unutamıyorum  onları…

Liseli yıllarımda Suna, Hüseyin ve Eftal  iz bırakmış bende.

Eğitim enstitüsünde ise İlhan Özel… İlhan, kitap gibi bir arkadaştı. Bir o kadar da yiğit…

                                                                         *

Son yıllarda ise işini çok seven/ işine bağlı bambaşka arkadaşlarım oldu.

İlhami Güler, onlardan biri. Ciddi, işini çok iyi yapan, insani ilişkilerinde yanlışa yer vermeyen, yardımsever, bambaşka bir grafiker…  20 yıldır kitap ve gazete  bahanesiyle  taşınıp duruyorum yanlarına… İnsan bir kez olsun yanlış yapar değil mi…  Bir kez de olsa  karşısındakini kırabilir/ üzebilir değil mi… Ne incindim ne de incittim.

Grafiker dedim ya… Bildiği sadece bu!  Sadece işini yapan/ ama iyi yapan biri İlhami. Kitap kaça çıkar, gazetenin birim fiyatı ne olur gibi sorular sormayın ona… ‘’ Türker abi bilir. ‘’ der. Türker dediği de patronu… Oysa biliyordur  işin mali portresini ama alanı dışı olduğu için  o konuyla ilgili muhatap olmaz müşteriyle. İşini yapar sadece. Yaptığı işte de kusur bulamadım 20 yıldır.

İlhami, böyle bir proleter!

Bir kalem gibi, beton direk gibi… Dopdoğru!

Şakir Uçak, bir apartmanın kapıcısı… Hem de 31 yıldan bu yana…

Apartmanın merdivenleri,  asansör,  bahçenin çiçekleri/ otları her zaman temiz ve bakımlı, apartman sakinlerinin her biriyle yıllardır barış ve sevgi ortamı içinde yaşayan, kimseyle kavgası olmayan ama bildiği doğrudan da şaşmayan, herkesin işine koşan altın kaplama bir adam…

Öyle olmalı ki kapıcılıktan emekli olmasına karşın aynı apartmanda işine gene devam eden bir istikrar abidesi.. Konuştuğunuzda emekli öğretmen ya da bankacı  emeklisi olduğunu düşünebilirsiniz.  Herkesin ona saygı göstermesindeki giz, bilinmez  değil… Çünkü herkese saygılı davranan biri… Eşi ve oğlu da ondan farklı değil… Bir güven abidesi gibi… Uzaklara gidiyorsanız dairenizin anahtarını rahatlıkla verebileceğiniz biri… Onu gördüğümde  güllerim açıyor. Çünkü hep güleryüzlü ve centilmen… Bir yardım istemeyegör, kendi işini yapar gibi el veriyor. İşten yüksündüğü de yok.

Depodaki kitapları kolileyecektim. Kenarda köşede iki koli görünce onlardan birini alayım dedim. Ne yaptı dersiniz?

‘’ Olmaz abi! Onlar üst kattaki komşunun, veremem! ‘’

Şakir Bey, her daire sahibinin eşyasına kendi malı gibi sahip çıkan biri. Depoya ondan habersiz/ izinsiz kimseler giremez… Ama kimse de bundan rahatsız değil…

Apartmana yabancıya benzer biri girmeyegörsün. Şakir Bey’in gözü onun üstünde…

Dikkat ediyorum hemen hemen herkes Şakir Bey diyor ona…

Nedenini siz düşünün…

Feruz Bozaslan… Belediyede çalışıyor ama ‘’ Ben  belediyenin değil Karşıyaka’nın/ Karşıyakalıların çalışanıyım.’’ diyor büyük bir aşkla… Doğma büyüme Karşıyakalı… İşine aşkla sarılan,  insanlara daha başka nasıl yardımcı olabilirim diye hem belediye hem eşi dostu için kafa yoran biri… İzin, yaz tatili gibi konular ona sanki lüks gibi… Yaşadığı semte, çalıştığı belediyeye yararlı olmak adına aklınıza ne gelirse yapmaya çalışan bir genç… Dur durağı olmayan bir belediyeci.

Kentine  ve Atatürk’üne öyle aşkla bağlı ki bir arkadaşıyla Karşıyaka’yla ilgili/ Atatürk’üyle ilgili bir kitaba imza attı geçtiğimiz yıl.

İlkeleri/ duruşu olan bir genç…  Aklına tersse ağzına geleni söyleyebiliyor. Yararlı bir projeyse eline uzatılan, sonuna kadar el veriyor.

Mesai saatının bitmesini bekleyen klasik  işçi / memur tipi değil.

Kapısını çalana eşit uzaklıkta/ eşit yakınlıkta…

Böylesi kişiler bana da güç veriyor. Kendimi yenilememe neden oluyor.  Onlara bakarak kendimi sorguluyorum zaman zaman…

Beni şaşırtan özellikleriyle  kahve ocağı işleten Ekrem Bey de öyle… Okuduğu kitaplarla, mantığıyla, dünyaya bakışıyla etkiliyor beni.

Terzi Eşref’le eşi Adalet Hanım  hakeza…Terzilik yaptığı Dedeoğlu İşhanına bir işiniz düştüyse şanslısınız. Elinizden tutacağına garanti veriyorum. Büro mu tutacaksınız, birini mi soracaksınız, söküğünüz mü var, dikilecek  ya da boyu kısalacak pantolonunuz mu var?

En doğru adrestesiniz…

Uzun uzun muhabbetler için de doğru adrestesiniz.

Her bir kitabım çıktığında illâ ona getiriyorum. Adalet Hanım okusun, bir şey söylesin ve konuşalım diye… Ayıptır söylemesi, dükkanın en görülesi yerinde bana bakıyor o kitaplarım. Dükkan sanki benim, baş köşede de kitaplarım…

Kemeraltı’na yolum düştüğünde  illâ uğrarım ona.

                                                                                 *    

Kemal Lökçü ise çok daha eski yıllardan…

Abimin liseden arkadaşıydı. Arada bir evimize gelirdi abimle. Öyle samimilerdi ki hiç ayrılmadılar birbirlerinden… Liseyi ve üniversiteyi birlikte okudular. Aynı evde kaldılar. Aynı zamanda askere  gittiler.  Aynı yıllarda evlendiler. İkisi de iki çocuk sahibi oldular… Birbirlerine yakın yerlerde oturdular. Bulunmaz bir ikili oldular.

Bu bana da yaradı tabii ki… Ben de arkadaş oldum onunla…

Aradan yıllar geçince o işadamı  ben öğretmen oldum. Çalıştığım okullarda, sınıfımın  yoksul öğrencilerinden en az 10’unun her iki dini bayramda üst başlarını aldığı gibi, alışveriş öncesinde de  kebaplı sofralarda karınlarını doyurdu. Otobüse dolmuşa binmemize de gerek kalmadan… O aldırıyordu bizi, okula teslim de ona aitti.

Tabii, velilerim de benden biliyordu bu olağanüstü desteği…

Oysa arkamda dağ gibi Kemal ile Filiz vardı. Filiz, onun biricik eşi…

Yeşilyurt’ta çalıştığım yıllarda müdürüm, okul kitaplığındaki kimi romanları ve şiir kitaplarını ortaya çıkarmıyordu.  Başımıza iş çıkarır diye… Kilitli dolapta duruyordu kitaplar…

O günlerdeki İzmir Vali Yardımcılarından biri canciğer olduğum bir dost… Ramazan Urgancıoğlu…

Durumu ona anlattım.

Kemal’e de ‘’ Bana Türk ve Dünya klasiklerinden bir set alıver.’’ dedim.

Set, okula geldiğinde arkadaşlarıma gösterdim. Müdürüme de…

Derken vakit geldi… Vali yardımcısı, planladığımız günden bir hafta sonra okula geldi. Bu arada müdürümden fırçalar yemedim de değil…

Çünkü vali yardımcısı gelecek diye okul tadilata alınmış gibi olmuştu. Hergün silinip süpürülüyordu. Bahçe için belediye görevlileri geliyordu. Su deposunun tamiri bile yapılmıştı o ara…

İş açmıştım müdürümün başına… Hizmetlilere de…

Kemal’e biraz daha kitap aldırdım o ara…

Sonunda  kilitli dolaplardaki kitaplar  ortaya çıktı ve  sanırım kütüphane haftasında vali yardımcısının ve Kemal’in katkılarıyla görücüye(!) çıkmış oldu o güzelim kitaplar.

Hiç unutmam Ramazan Bey’in sonraki günlerdeki  şu sözünü:

‘’ İşe yaradık mı beyim? ‘’

Bana, ‘ beyefendi’ , ‘ beyim ‘ diyordu hep  ziyaretine gidip geldiğimde. Çok da sık oluyordu bu ziyaretlerim.  Sekreteri ( özel kalem) ezberlemişti beni..

Ziyaretlerimin nedenine gelince…

O yıllarda Eğit-Der’de ‘ Salı Söyleşileri ‘ düzenliyorduk. Bazı söyleşişleri ben yönetiyordum. Çağırdığımız konuklar da  İzmir’in bilinen simaları oluyordu… Sanat, eğitim ve siyaset çevresinden… Konuşmalardaki bir söz nedeniyle  davetli olmayan ama aramızda  zorunlu olarak bulunan, tanımadığımız  sayın değerli(!) konuklar yüzünden başımız derde giriyordu bazen.

Sonuç: Kısa süreli ya da uzun süreli kapanma cezası veriliyordu Eğit-Der’e…

İş başa düşüyordu, doğruca  valiliğe… Vali yardımcısıyla dostum ya…

 ‘’ Gene kapattılar Ramazan Bey! ‘’

Emniyetten sorumlu vali yardımcısıydı o günlerde. Bir telefon… ve iki gün sonra gene kaldığımız yerden…

Ramazan Bey, her birimizin abisi/ sınıf arkadaşı / akrabası gibiydi.

Onunla olan hukukum bambaşkaydı. Ankara’ya  tayini çıktığında Konak Belediyesi Kültür Merkezi’nde  onun için özel program yapmıştık. Dolu dolu olan salonda…

Birisi gelip sormuştu o gün, ‘’  Programı siz düzenlemişsiniz. Mülkiyeli de değilmişsiniz ama bu dostluk nereden? ‘’

Ben de ‘’ Dostluk dediniz ya… ‘’ yanıtını vermiştim o mülkiyeli beye…

Kemal Lökçü diyordum…

Öğretmenlik yaptığım her okulda  hep el verdi bana…

‘’ Recaiciğim, kazanıyoruz nasıl olsa. O çocuklar da sevinsin/ mutlu olsun değil mi ama…’’ deyişleri dün gibi…

Çocukları küçüktü o günlerde…

Şimdi delikanlı ve genç kız oldu onlar…

Şirketin başında Kemal,  sorumlu müdürler ve  yöneticiler de kızıyla oğlu…

İşadamı olarak başarılı olduğu gibi, çocuklarına da kol kanat geren müşfik bir baba… Onun babalığıyla benim babalığımı  karşılaştırınca  yanında staj yapasım geliyor.

Fakat  görülmeyen bir başka kahraman da çocukların annesi. Filiz… Benim aslan kardeşim! Kanatları olmayan melek anne !

Hep  güleryüzlü ve  hep iyiliksever… Ak günde kara günde eşinin hep arkasında duran benim güzel kardeşim…

Pınar da Cem de koca koca insanlar oldular ama hiç yalnız kalmış değiller…  Arkalarında hep Filiz…

Çocukların savrulma olasılığı yüzde sıfır. Nedeni mi… Kemal ve Filiz…

Sınıf kitaplıklarımda hep ikisinin imzası oldu. Garip öğrencilerimin yüzlerini her iki bayramda güldüren o ikisi oldu. Birlikte yemek yemem gereken varsıl dostlarım  olduğunda  el verenim hep o oldu.

Yeni kitabım mı çıktı. İlk okurlarımdan  biri hep  o oluyor. Ve de kitabımı parayla sattığım ilk adam…

Kaça sattığımı söylemeyeyim… Orası  onunla aramızda…

Uzunca bir süre ortalıkta görülmedim mi… ‘’ Recaiiii, nerelerdesin, bekliyorum! ‘’

Kemal, ailemden biri sanki…

                                                                                  *

Panait  Istrati’nin   dostluk temasını işlediği  ‘ Kodin’ çok okundu ülkemizde.

 1960’lı yılların Türkiye’sinde  Fikret Hakanlı-Salih Tozanlı- Muhterem Nurlu filmde  arkadaşlık duygusunu tatmıştık. Ne de çok etkilenmiştik…

Günün birinde ben de arkadaşlarımla yaşadığım güzellikleri anlatacağım.

Öyle güzel dostluklar yaşadım ki…

Yazmaya değer…

Benim Kodin’imde can sıkıcı tipler olmayacak ama…

 

 

 


Bu yazı 1289 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri