19-08-2020 Recai ŞEYHOĞLU

 

Yazınsal geleneğimizde farklı nedenlerle ‘ müstear isim’ kullanmak, kimliğini gizleyerek başka bir adla yazmak çok sayıda yazarın ve şairin başvurduğu bir yöntem. Padişahlar da halk ozanları da yapmışlar bunu. Bu konuda örnekler çok…  Kanuni Sultan Süleyman ‘ Muhibbî, mahlasını kullanmış örneğin… Babası Yavuz Sultan Selim ise ‘ Selimi’ yi kullanmış. Fatih Sultan Mehmet ‘ Avnî ‘ yi tercih etmiş.

Mustafa Kemal Atatürk’ün mahlası ‘ Asım Us ‘ Şair ve yazarlara gelince…

Halide Edip Adıvar ‘ Halide Salih’, Yahya Kemal Beyatlı ‘ Üsküplü Ahmet Agâh’, Reşat Nuri Güntekin’ Saksağan’, Nazım Hikmet ‘ Orhan Selim’, Sabahattin Ali ‘ A. Metin’, Kemal Tahir ‘ F.M. İkinci ‘, Orhan Kemal ‘ Raşit Kemali’,, Orhan Veli Kanık ‘ Mehmet Ali Sel’, Yaşar Kemal ‘  Kemal Sadık ‘, Attila İlhan ‘ Ali Kaptanoğlu’, Cemal Süreya ‘ Cemasef ‘, Ece Ayhan ‘ Ayhan Çağlar ‘, Ülkü Tamer ‘ William Flynn’

Ödünç alınmış demek olan ‘ müstear ‘  da ‘ takma ad ‘ anlamında kullanılıyor bilindiği gibi… Peyami Safa ‘ Server Bedii ‘ müstearıyla yazdı örneğin…

Zülfü Livaneli’nin ‘ Gölgeler ‘ kitabında en azından bunu öğreniyorsunuz. Ben, kendi hesabıma şunu da öğrenmiş oldum. Fatih Sultan Mehmet’in muhterem zevcesi Gülbahar Hatun’un İsa ehli olduğunu ve Müslümanlaşmadan gene Hıristiyan olarak öldüğünü… Fatih için zaten bu konu, sorun olmaktan uzak… Herkesin dinini yaşamasından yana olan bir padişah olduğunu konuşan ve yazan çok oldu.  Yasağa/ tutuculuğa karşın CentiliBellini’ye portresini yaptıran o değil miydi? Geçelim bu konuyu…

Zaten o günlerde İstanbul’da kimin Rum kimin Türk olduğunu ayırt etmek de mümkün değilmiş. Nitekim Kemal Sadık’ın kitapta geçen şu sözleri ( Sayfa 98) bunun kanıtı: ‘’Zaten bu şehirde neyin Rum neyin Türk olduğunu ayırt etmek, bir bürümcük tülbendin iki yüzünü sıyırarak birbirinden ayırmaktan daha zordur.’’

Kitapta yer alan portrelerin tamamı, İstanbul’da doğmamış olsalar bile  İstanbullu denilecek kadar İstanbullu/ İstanbulsever.

Kitapta onların gölgeleriyle iç içesiniz hep. Gölgelerin seslerini duyumsuyorsunuz.

 Bu kitabı okuyunca Şehrengizsözcüğüne  yer vermemek olmaz!

Divan edebiyatında  bir şehri ve o şehrin güzellerini anlatan eserlere  şehrengiz deniyor. Daha doğrusu  kentin güzellikleri artı ,kadın ve erkek güzellerin anlatıldığı koşuk eserler…

Koşuk neydi?  Aşk, doğa ve yiğitlik konularının işlendiği/ kopuz adı verilen sazla birlikte söylenen şiirler…

GÖLGELER,   bence güncel bir şehrengiz… Şehrengiz  türünde bir kitap…

Kitabın önsözünde de Zülfü Livaneli şöyle diyor: ‘’ … Özellikle şehirdeki olayları ve kişileri anlatan ve bizde 18. Yüzyılda doruğa çıkmış olan edebi gelenek ‘ şehrengiz’in tekrar gündeme getirilmesiydi amacım.’’

Entelektüel portreler sıralamasında yeri, benim için birinci sırada olan Zülfü Livaneli, bugün hayatta olmayan ölümsüz şair ve yazarlarımızı bir araya getirip buluşturmuş. Kullandıkları takma adlarıyla…

Kitap, 2018’de DK tarafından basılmış.

 

 

 


Bu yazı 693 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri