05-08-2020 Recai ŞEYHOĞLU

“Üzüme sevgilisi gibi bakan insanların kenti”, demişim Sarıgöl için…

Ne zaman mı demişim?

2013’ün 30 Mart’ında  bir günlük gazetede yayımlanan bir sayfalık yazımda..

Sadece üzüm mü?

Pidesi, pekmezi, günbalı, içinden geçen fay hattıyla bilinen Sarıgöl, sıcakkanlı insanlar ülkesi…

Öğretmenlik yaptığım süre içinde gerek merkezdeki gerekse köylerindeki hoş konuşma tarzları ve bildik küfürleriyle(!) hiç aklımdan çıkmayan Sarıgöl’ün kadını da erkeği benim dünyamda ayrı bir yer tuttu.

Merkezde internet kafe işleten ve bağcılık yapan Halil Sepil ve çocukları ile sanki akraba oldum. İnternet bana burada ücretsiz, içtiğim meyveli soda da…

Yıllar önce Sarıgöl için bir tam sayfa yazı yazmışım ya…

Halil Sepil beni ödüllendiriyor anlayacağınız…

Yazımı da çerçeveletip duvarına asmış hem. Üstelik bir de nerelerde kütüphane açtığımızı gösteren afiş de sanki dün asılmış gibi… Rengi solmuş, o kadar!

Üç kitabım da ortalıkta… Gelene gidene de tanıtıyormuş o yazım nedeniyle beni.

****

7 yıl sonra dün gene Sarıgöl’deydim.

İki meslektaş ve Halil Sepil ziyareti için…

Meslektaşlarım Ömer Karcı ve Vehbi Sarıhan…

Biri, iki dönem Sarıgöl Belediye Başkanlığı yapmış olan Ömer Karcı, diğeri de DHA ve İHA Sarıgöl Temsilcisi olan emekli öğretmen Vehbi kardeşim…

Ömer Karcı, artık o güzelim yuvasında emekliliğin tadını çıkarıyor. Meyve ağaçları, sebzeler dünyası içinde… Her sabah da illâ yarım saat güneşlenmeyi ve kitap okumayı da ihmal etmeden..

Evi ev değil adeta bir cennet!

Oğlu, kızı ve torunları geldiğinde bu güzelim cennetinde herhalde ondan mutlusu yoktur. Onlar için ne hayaller kurduysa gerçekleştirmiş…

Barış da Özgür de şanslı çocuklar doğrusu…

Barış ve Özgür oğluyla kızı… Bir demokrat baba olacak da çocuklarına bu iki adı koymayacak ha… Ne mümkün! O, inancını hiç ihmal etmemiş bir idealist…

Seviyorum böylesi insanları!

Devrimci baba olup da çocuklarına Melis, Funda, Elif, Selin, Beste, Ahmet vb. adlarını koyanları değil de Deniz, Barış, Özgür, Sinan, Taylan adını koyanlara daha yakın hissediyorum kendimi.

Kızdığım yok diğerlerine… Tercihlerine sesimi çıkarmam,  buna hakkımda yok zaten… ama tercihim Ömer gibi olanlardan yana…

Ömer, davasını sürdürenlerden… İnançlı, kararlı, çevreci, demokrat ve halkçılığını hiç unutmayanlardan…

Sabahın serin vaktinde beni otogardan alan Vehbi dostumla evindeydik Ömer Karcı’nın.

Doğrusu deniz kıyısındaki bir yazlığa yüz kez tercih ederim burayı… Her tür meyve ağacını tek tek gösterdi bana… Elmalar, kızarmak üzereydi… Hem taş gibi hem de kocaman… Şeftalinin türlü çeşitlisi… Böğürtlen, ayva, nar, erik, cennet elması, kayısı ve farklı asmalar/ üzümler arasında iki katlı bir cennet burası…

Hacer Hanım, cennetin kraliçesi… Önümüze koyduğu karadut, meğerse ikinci ürünmüş. Öncekileri mahallenin çocukları yesin diye özgür bırakmışlar, şimdiki ürünü de gelen gidenle paylaşmak için…

Asmaların/ üzümlerin altında pişi/ peynir, kabuğu var gibi yok gibi olan domates ile muhabbeti harmanladığımızda azıcık da siyaset yapmadık değil…

Ömer Karcı ile tam on yıl önce Tırazlar köyünde 2 bin kitapla 27. Kütüphanemizi açmıştık sıcak bir günde… Ne coşkulu bir açılıştı o!

O gün kütüphanemizin arka bahçesine de Nermi Uygur ve Hasan Ali Yücel’in adlarını taşıyan iki de çınar fidanı dikmiştik.

Ömer Başkan döneminde Sarıgöl’de bir de Tufan Erbarıştıran Halk Kütüphanesi açılmıştı.

Kahvaltıda her ikisine de son kitabımı armağan edip kitabın içeriğiyle ilgili bilgilendirmede bulundum. Bergama’da 2016’da açtığımız kültür merkezini yeni seçilen mahalle muhtarı başka bir amaçla kullanacağım diyerek boşaltmamızı istiyordu. Boynumuzu büküp biz de boşaltmıştık.  4 bin 250 kitap, raf ve dolaplarla aydınlanma evinin özel eşyalarını istekli olan Çiğli Belediyesi’ne taşıdığımızda tarih 10 Ağustos 2019 idi.

Ne var ki bize belediyenin sorumlusu olan kişi tarafından tahsis edilen kültür merkezinin elektriğinin bağlı olmadığını, ruhsatının da bulunmadığını öğrenecektik aylar sonra…

Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi/ Feyza Hepçilingirler- Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi kurulması koşuluyla verdiğimiz kitap ve malzemelerimiz için aylarca bekledik. O güzelim kitaplarımız kolilerde yaşadı karanlıklar içinde. Aydınlık saçmak yerine karanlıkta gün geçirdiler…

Bu yetmiyor gibi 8 Temmuz 2020’de bize gelen telefon: "Hocam kütüphane kurmuyoruz, Eşyalarınızı bıraktığımız yerden alabilirsiniz." oldu.

Yaşadığımız tam bir skandaldı.

Evden çıkmamacasına üç gün ders çalışıp bu kitabı hazırlamıştım.

'TEPEKÖY’DE TEPETAKLA ÇİĞLİ’DE HÜSRAN'dı kitabımın adı…

İstiyordum ki dostlarım, kitap dünyası bilsindi çektiğimiz acıyı ve yaşadığımız skandalı…

Hem kitabı vermek hem de özlem gidermek adına gelmiştim Sarıgöl topraklarına…

Ömer Karcı’dan sonra Vehbi kardeşin işyerinde uzun uzun laflayıp geçmiş günlere döndük… Anılara, o güzel günlere…

Tabii ki çalıştığım kurumu ve Halil Sepil’in çocuklarını da ziyareti unutmadım. Kitaplarımı ve yazdığım o yazının çerçevelenmiş hali doğrusu çok duygulandırdı.

Hava sıcaktı. Sıcaktan şikâyet edenler vardı.

Oysa o sarı sıcak, bu bölgenin insanları için bir umut, bağlar için cansuyuydu.

Sıcaklar olmasa asmadaki salkım salkım o güzelim üzümler nasıl olgunlaşacak/ nasıl ermiş olacaktı ki…

Sarıgöl’e en çok yakışan bence bu sarı sıcaklar!

Sıcaklar; bereketin/ mutluluğun / umutların anahtarı…

Sarı sıcaklar, Sarıgöllüler’in yaşam kaynağı…

Sıcaktan şikâyet etmek yerine ben olsam sarılırım o sarı sıcaklara/ kucaklarım.

Hatta şiirler yazar, besteler yaparım.

Bağlarına gittik Sepiller’in… Asmanın birinden bir ses geliyordu sanki kulağıma:

“20 gün sonra beklerim Recai Bey!”

Çünkü 20 gün sonra sofraya çıkacaktı bu güzelim üzümler…

Yağmur olasılığına karşı, Sarıgöl ovasının bütün bağları beyaza bürünmüştü gene… Bembeyaz yağmurluk giymiş gibiydi bağlar…

Yağmur olasılığına karşı bağları koruma altına almanın adıydı bu beyaz gelinlikler!

Evet, bağlar gelinliğini giymişti Sarıgöl’de. Düğünü bekliyorlardı.

Düğünümüz 20 gün sonra başlıyor. Herkesi Sarıgöl toprağına / üzümün başkentine bekliyoruz.

Ömer Karcı’ya, Vehbi Sarıhan’a, bu toprağın bildiğini okuyan / doğru bildiğinden şaşmayan Kuvayi Milliye ruhu taşıyıcısı Halil Sepil’e ve tüm Sarıgöllüler’e sevgilerimi yolluyorum.

Sakın ola ki buraya gelip de pidesini yemeden ayrılırsınız…

İşte o yanlışı yapmayın!

Şu günlerde gözünüz yeşil görmek istiyorsa Sarıgöl’e uzanıverin…


Bu yazı 831 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri