18-12-2019 Recai ŞEYHOĞLU
Recai ŞEYHOĞLU

Recai ŞEYHOĞLU

KENTLİLİK BİLİNCİ, YEREL YÖNETİMLER VE KÜLTÜR MEKÂNLARI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ…

  

Prag denince,  akla ilk gelen  ‘ Gotik ‘  ve ‘ Kafka  ‘ oluyor dersem, itiraz eder misiniz?

 Sanmıyorum.

Amsterdam denilince benim aklıma ‘ Seks Müzesi ‘ , ‘ Kırmızı Fener Sokağı ‘, kanallar ve bisikletliler geliyor. Ressam bir arkadaşım kınadı. ‘’ Van Gogh’a ayıp oluyor ama… ‘’

                                                                            *

Herkesin bilgisine- ilgisine göre tercihler değişiyor olmalı. Tebriz denildiğinde  kimisinin aklına hemen Tebriz halısının  gelmesi ne  denli doğalsa,  bazılarının da  hemencecik  Şair Şehriyar’ı  ya da Azerbaycan Müzesi’ni / El Gölü’nü veyahut  ünlü Tebriz Çarşısını anımsaması  o denli doğal bence.

Londra’yı Charles Dickens, St. Petersburg’u Dostoyevski, Paris’i Victor Hugo, Kahire’yi  Necib Mahfuz, Şiraz’ı Hafız ve Sadi ile aklına getiriyor edebiyatçılar. Gezginler ise öncelikle  o şehirlerdeki  ünlü katedralleri, caddeleri, cafeleri, heykelleri, kuleleri, köprüleri, meydanları dile getiriyorlar. Haksız da değiller ama…  Londra’daki  Big-Ben ile  TrafalgarSquare(Meydanı)  ile British Museum  Charles Dickens’in çok önünde bence.

Kayseri adı geçtiğinde benim aklıma ilk gelen Mimar Sinan ile kayısı oluyor. Pastırma diyenler sanki çok mu az…  Isparta ‘ Gül ‘ ü ile biliniyor.  Süleyman Demirel’siz Isparta olur mu diyen az mı sanki?

Espriyi sevenler Manisa’yı ‘ deli’ si ile dile getirirken  ben  ‘ Mesir macunu, Manisa Tarzanı Ahmeddin Carlak, Spil Dağı, Niobe ve üzümü ile  düşünüyorum örneğin.

Frankfurt adı geçtiğinde aklıma hep Goethe ve Goethe Müzesi geliyor. Rize ile aklıma gelen tek nesne çay oluyor… Selanik ile Mustafa Kemal, Üsküp ile Yahya Kemal- Madam Teresa, Bolu ile Köroğlu, Çorum ile leblebi, Giresun ile fındık…

Olaylara siyaset gözlüğüyle bakanlar için Tunceli, İzmir, Diyarbakır sol kokulu kentlerimizken Erzurum, Yozgat, Sivas gibi kentler ise  hep ‘ Sağ’ın simgesi gibi anılmakta.

Özetle… Tercihlerimiz,  edinmiş olduğumuz kültür doğrultusunda şekilleniyor.

Pazaryerinde  birisiyle konuşurken Amasya elmasının rengine ve tadına bayıldığımı söylemiştim. Parası ne olursa olsun elma denince aklıma gelenin/ eve götürdüğüm elmanın illâ  o olduğunu dile getirmiştim.

‘ Amasya elma şehri değil, Şehzadeler Şehridir beyim’ diye yanıt vermez mi karşımdaki kişi.

Kendi kendime mırıldandım. ‘ Adam doğru söylüyor’ diye. Lakin, ben de yanlış değildim.

Aslında ikimiz de doğru söylüyorduk ama önceliğimiz başkaydı. Bu, çok insani… ‘’ Haklısın beyim ‘’  demiştim.

 Aydın denildiğinde nedense benim aklıma ilk gelen incir oluyor. Adnan Menderes diyenler, belki de incir diyenlerin on katı.

Adana denildiğinde ise, noktası olmayan bir tümce yazıyor gibi oluyorum.

Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Bilal İnci,  Haluk Levent, Demirtaş Ceyhun, Muzaffer İzgü, Ayşe Arman, Yılmaz Güney, Danyal Topatan, Aytaç Arman, Şener Şen, Arif Keskiner, Nebil Özgentürk, Ali Püsküllüoğlu, Turan Oflazoğlu,  Yılmaz Duru, Menderes Samancılar, Salih Güney, Yılmaz Köksal, Ferdi Tayfur, Erol Büyükburç, Mustafa Sağyaşar, Ümit Besen, Güler Sabancı,  Kasım Gülek, Hayri Kozanoğlu, Devlet Bahçeli,  Fatih Terim..

Bilim, sanat, edebiyat, siyaset ve spora  Adana kadar adam yetiştirmiş kaç kentimiz var acaba? Kebabına, rakısına ya ne demeli?

                                                                        *

      Kentleri yaşanır kılmak için her kentin bir kent  tarihi müzesi olmalı. Bizim bildiklerimiz başkalarınca da bilinsin,  gelecek  kuşaklara aktarılsın diye. Kentte her yaşayan sizin bilgi düzeyinizde olmayabilir pekala…

O kentin geleneklerini, giysilerini, yetiştirdiği insanı,  ürünlerini, tarihini, ticaretini anlatan/ öğreten değerlerin tümünün sergilendiği bir kent  tarihi müzesi…

                                                                           *

Meşhed’te gördüğüm  ‘ Eski Meslekler Müzesi ‘ beni çok etkilemişti. Meşhed’te bir zamanlar geçerli olmuş çok sayıda mesleğe birer oda ayrılmış. Bugünün Meşhedlisinin yabancısı olduğu mesleklerin her biri tanıtılmış. Meşhedli öğrenci/ çocuk, dedesinin mesleğini  sadece işiterek değil görerek öğreniyor. Sanat Sokağı gibi bir sokakta bulunan bu müze, Meşhed’in bir zenginliği…

Sofia History Museum’da  Sofya’nın dünü ve bugünü anlatılıyor. Son derece güzel düzenlenmiş görsellerle. Sofyalıya bakın ki siz, o muhteşem/ mini saraya benzeyen yapıyı  AVM olarak değil de Sofya’nın tarihi için düzenlemiş.

Charleroi yakınlarındaki Flerus’ta  ‘Siyah- Beyaz Fotoğraflar  Müzesi ‘  görmeye değer/ nostalji yaşatan bir müze…

 Belçikalı,  eski bir rahibeler okulunu  müzeye dönüştürmüş. Bugünün Fleruslu çocuğu, dedesinin/ ninesinin  çektirmiş olduğu  siyah beyaz fotoğraflara bakarak geçmişi anıyor/ anımsıyor, özlem gideriyor. Fotoğraflardan kentini/ kasabasını ve atalarını  öğreniyor. Kılığını, kıyafetini, dedesinin yaşadığı bahçeyi, evi…

Tiflis’teki ana caddede sağlı sollu  heykelciklerle Gürcistanlılar yetiştirdikleri değerlerle hergün yüz yüze geliyor. Onları gördükçe belki de gururlanıyor. Değerlerini yaşatan Gürcüler, Rustaveli , Kartlis Deda, Ramaz Chkhikvadze heykellerine baktıkça  mutlu oluyorlar belli ki…

Halı ve kilim için görkemli müzeler kurmuş olan  İranlıların  binyılların kültürüne sahip oldukları hep dillerde..Khorasan Gereat Museum ve benzerleri bunu kanıtlıyor.

Şeriatla yönetilmelerine karşın, Floransa, Roma, Paris ve Üsküp’teki heykellerden farkı olmayan heykelleriyle, sanat eserleriyle gezginlerin son yıllardaki olmazsa olmaz destinasyonlarından ( gidilecek yerler )  İran.

ABD, türlü tezgâhlarla  kargaşa yaratmaya çalışsa da İranlı; ülkesinin Sudan/ Suriye ve Libya olmasına geçit vermiyor. Şeriatla yönetiliyor ama emperyalizmin saldırılarına ve komplolarına   olanca gücüyle direniyor.  Gücünü nereden alıyor dersiniz?

İran’da yedi milyon Acem, kütüphane üyesi. Çok sayıdaki çok görkemli kütüphanelerinde  öğrencisi, mollası, öğretmeni, kadını, işçisi kitap okuyor. İranlı; gücünü edebiyattan, bilimden, sanattan alıyor.

Kitaptan/ kitaplardan alıyor. Kitabevlerinde Marks’ın, Mao’nun, Atatürk’ün, Engels’in, Lenin’in,  Aziz Nesin’in, Orhan Pamuk’un  kitaplarını vitrinlerine koyan  bir zihniyete sahip.

Sırası gelmişken…

 Şeriatçı değil de Lâik Türkiye’de kaç kişi kütüphane üyesi dersiniz?

493 bin 500 kişi.

Aziz Nesin’i çok seviyorlar. Rahmetli, Karşıyaka’ya geldiğinde nikâh salonunda söylemişti, ‘’ Beni en çok okuyanlar İranlılar, biliyor musunuz? ‘’

Heykeli dikilecek  bir aydınımızdı o. Adını bir parka, caddeye bile vermiş değiliz. 

Şarap, gökbilimi,  şiir, matematik, felsefe denildiğinde akla gelen tek isim olan Ömer Hayyam, İran topraklarında yasaklı değil; aksine  rubailerine sahip çıkılan, devasa heykeliyle ve türbesiyle Nişabur’da yaşatılan bir bilge.

Nasıl oluyor bu diyorsanız… Binyılların kültürel mirası… Sanatın, resmin, heykelin, bilimin, şiirin gücü bu.  İktidara  molla da gelse değiştiremiyor bu gerçeği.

Şairleri için ‘ Şairler Mezarlığı ‘ var. Dünyada var mıdır bunun örneği?

Şehriyar’ın evini müzeye çevirmişler örneğin. Şiir öyle kök salmış ki ülkede, parktaki yaşlı amca, ilkokuldaki öğrenci, otobüsün şoförü size şiir okuyor. Ve birbirlerine karşı nezakette emsalleri yok gibi… Edebiyat inceltmiş Pers Uygarlığının ardıllarını.

Resim sanatını kimileri yasaklarken onlar çok önem vermişler. Sinemada hatırı sayılır bir önceliğe sahipler. Güzel sanatların her dalında, el sanatlarında  adeta ‘ Sanatın Başkenti ‘. Yapılan binalardaki mimari estetik, park bahçe düzenlemesi, butiklerdeki gömlek ve ceket modelleri, sinema ve tiyatro binaları bunun kanıtı.

Floransa’da gördüklerinizi  Tebriz’de, Tahran’da  görürseniz şaşırmayın.

Doğu’muzda yaşayan Floransalılar, Parisliler gibi.

Şiirleriyle Anadolu toprağında yaşayan Hatayi, Erdebil’de dev bir heykelle karşınızda… Erkek güzeli simasıyla… Yanıbaşında da Antropoloji Müzesi ve el sanatları ürünlerinden geçilmeyen küçük küçük sanat atölyeleriyle… 

Paris’te  görmüştüm  Erdebil’de gördüklerimin aynısını. Sadece Hatayi yoktu Paris’te…

                                                                         *

 

          İzmir’e yakışmaz mı Antropoloji Müzesi? İran’ın Erdebil’inden ne eksiğimiz var bizim? Onların Hatayi’si varsa bizim Dadaloğlumuz, Karacaoğlanımız, Nazım Hikmet’imiz yok mu?

Nerede heykelleri ve adlarına açılmış sanat merkezleri?

Anadolu topraklarında doğmuş yetişmiş onca feylesof varken nerede ‘ Anadolu Feylesofları Galerisi ‘

Televizyon öncesinde plak, gramofon, ahşap kasa radyo günleri yaşanmadı mı  bu topraklarda.

Nerede, ‘ Plak, Pikap ve Gramofon Müzesi ‘

Bu topraklarda doğmuş. Taçsız Kral olarak isim yapmış. Centilmen, saygın bir futbol adamı.

Yakışmaz mı İzmir’in Karşıyaka’sına ‘ Metin Oktay Futbol Müzesi ‘

         Günümüz bilişim ve teknoloji çağı. Bilgisayar çağı… Artık eskisi gibi kullanılmıyor dolmakalemler, tükenmez kalemler, kurşun kalemler…  Çok uzak olmayan bir tarihte de  yok olacağa benzerler… Bunu görmek için kâhin olmaya da gerek yok.

‘ Dolmakalem Müzesi ‘ yakışmaz mı ?

‘ Daktilo Müzesi ‘ yakışmaz mı ?

‘ Mustafa Necati Aydınlanma Evi ‘ yakışmaz mı ?

‘ Müzik Müzesi ‘ yakışmaz mı ?

  Yusuf Nalkesen,  Ali Kocatepe, Gönül Yazar, Sezen Aksu gibi değerler yetiştirmiş İzmir için  Müzik Müzesi, anlamsız bir istek midir ?

Mübadil çocuklarının yaşadığı bir coğrafyada  ‘ Mübadil Müzesi ‘ nin açılması bir vefa borcu değil midir ?

                                                                     *

 

Karşıyaka’da yağmur yağdığında adeta bir  prestij caddesi olan iskelenin karşısındaki  caddeye girip metroya kadar şöyle bir yürüyün.

Gündüzleri insan selinden geçilmeyen , geceleri ışıl ışıl olan ve hareketliliğinden hiçbir şey kaybetmeyen  bu cadde, Karşıyaka’nın  adeta  vitrini .

Ne var ki yıllardır  bir sorunu da çözebilmiş değil bu cadde.

Yağmur yağdığında kırık dökük taşların arasından mermi  gibi fırlayan çamurlu sularla pantolon paçanız, ayakkabınız , çorabınızkirleniyor.  Köyde yaşadığınız günlerdeki gibi bir paçayla dönüyorsunuz evinize.

Bu caddenin kırık dökük taşları yıllardır böyle. Hiç de düzeleceğe benzemiyor. Her yıl defalarca tamir edilen, taşları değiştirilen bu cadde, yağmurda daha da  sevimsizleşiyor.Kimbilir tamiratı için ne kadar para  harcanıyordur?

Diyorlar ki ağır tonajlı araçlar yüzünden kırılıyor taşlar.

O sorunu vatandaş olarak ben çözecek değilim herhalde. Atanmış ve seçilmişlerin işi değil mi o işler ?

Kentimin/ kentimizin sorunlarını   yurttaş olarak dillendirmek benim hakkım ise , çözümü konusunda  çaba gösterecek olanlar da atanmış ve seçilmişler  değil mi?

Dile getirdiğim konular,  sadece benim değil  kentte yaşayanların sorunu. Çözümü çok mu zordur da bir türlü çözülememektedir…

Belediyelerin, özellikle de nüfusu kalabalık yerleşim merkezlerinin belediyelerindeki danışmanlık kadrolarının tercihindeki kriterler nedir bilmiyorum. Bir ara halamın oğlu Büyükşehir Belediyesinde danışmandı. ‘’ Başkan sana ne danıştı bugüne kadar ? ‘’ diye sorduğumda ‘’ Hiç danışmadı ki… ‘’  yanıtını aldığımda  afallamıştım. Başkanın aylarca danışmadığı bir danışmandı benim halaoğlu.…

Komik mi, trajik mi, siz karar verin…

Oysa; sosyolog, antropolog,  tarihçi olduğu gibi kentbilimci/ müzeci,  güzel sanatlardan birinin/ birilerinin de fikrine gereksinim duymalı- duyabilmeli Başkanlar.

Bunun için de  danışman seçiminde belli kriterler olmalı. Başkana ve meclis üyesine yakınlık gibi  kartlar geçersiz olmalı. Meclis üyesinin dayatmasıyla değiştirilmemeli kültür müdürü, Başkana yakın birinin oluruyla  belirlenmemeli  örneğin kimi bürokratlar.

Nepotizme geçit verilmemeli.

Başkanlığa hiç mi kentin   gelişimine  dair  estetik değerleri olan  projeler gelmemektedir de  kent tarihi, eski meslekler, antropoloji müzeleri ve  aydınlanma evleri açılmamaktadır, meraktayım doğrusu.

Her türlü enstrümanın bulunduğu, zengin bir plak ve kaset koleksiyonunun  yer aldığı, müzik dergileriyle dolu dolubir müzik müzesine neden gereksinim duymamaktadır Başkanlar, bilen var mı ?

                                                                         *

Ne var ki, vakit geçmiş değildir. 55 bin nüfuslu Sakız Adasında  13- 14 müze olduğunu Sakız’a gittiğimde öğrenmiştim. İzmir, 4 milyon nüfusa sahip.

Arkeoloji, EtnoğrafyaMüzeleri dışında kaç tane tematik müze var bilen var mı?

Unutmayalım ki müzeler, toplumun aynasıdır. Bizi, geçmişimizle yüzleştirir. Geçmişimizin bilinmesinden rahatsız olan mı var yoksa?

Bergama’ya Tıp Tarihi Müzesi, Çeşme’ye - Ayvalık’a  Balık Müzesi, Aliağa’ya Gemicilik Müzesi, Ödemiş’e  Efelik Ve Kahramanlık Müzesi, Menemen’e Toprak Ve Seramik Müzesi, İzmir’in orta yerine ‘ Anadolulu Feylesoflar Galerisi ‘ , Karşıyaka’ya ‘ Kalem Müzesi ‘ , ‘ Siyah- Beyaz Fotoğraflar Müzesi ‘ yakışmaz mı ?

Bornova ya da Narlıdere taraflarına ‘ Antropoloji Müzesi ‘  uygun olmaz mı ?

Başkanlara  anımsatmayı görev bildiğim bir tümceyle  yazımı noktalamış olayım:

‘’ En akıllı kişi, her zaman başkalarından öğrenecek şeyler  bulan kişidir. ‘

Kendisini Başkan yapan iradeye değil de bu söze kulak veren kaç Başkan var dersiniz?

Son olarak…

Ülkem insanının hep haklı bulduğu/ sevdiği / saydığı / kitaplarını okuduğu Aziz Nesin’in  adını bir kültür merkezinde ya da bir bulvarda  yaşatacak olan Başkan kim olacak acaba?

Bilmeden konuşmak kötü  derler.

Ya, bilirken susmak ?

                                                                *

Bildiğini konuşan ve yapan Başkanlarımız olsun istiyoruz.

Kentlilik bilinci, biraz da bunu gerektiriyor. Hatta zorunlu kılıyor.

O halde…

 

 


Bu yazı 2024 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri