06-02-2020 Recai ŞEYHOĞLU

                                    

İki kez gittim İran’a. İkisinde de onbeşer gün kaldım. Khoy, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Tahran, Meşhed, Nişabur, Erdebil, Urmiye gibi şehirlerinde  bulundum.

İran’ın tarihini, coğrafyasını, kültürünü ve insanını iyi belledim diyebilirim.

Tadı damağımda kalan bir ülke. Beni ne Varşova ne Sofya ne Paris ne de Venedik etkiledi İran kadar… Öyle önemsedim ve benimsedim ki kitabını bile yazdım: Renkler Ülkesi İran ( Favori Yayınları – Ankara/ 2018)

Tebrizli, Erdebilli, Tahranlı, Khoyludostlarım  bile var.

Yazdığım kitapları okuyan Arsalan Fasihi adında  bir çevirmen arkadaşımla da sürekli yazışmakta, bir şeyler paylaşmaktayız  her daim.

                                                                         *

Aile tarihimizde atalarımızın Horasan’dan geldiğine dair bilgiler varsa da  bunun Erzurum Horasan mı yoksa İran Horasan’ı mı olduğu net değil. ‘’ Ben de bilmiyorum oğlum. ‘’ derdi babam.

Ben inanıyorum ki İran Horasan… Çünkü Tebriz’de olsun Khorasan’daolsun  gerek Azeri Türkleri gerekse de Farslar bana Khorasanlı olduğumu duyumsattılar her vakit... Müzelere girerken nüfusumdaki ‘Ali Recai ‘ adını gördüklerinde hep ‘ Sen bizdensin’ dediler.

İran denilince bir başka oluyorum. Aşkla  bağlıyım onlara…

Gördüğüm 30’u aşkın ülkede  İranlılar kadar şiire düşkün Batılılara rastlamadım. Çoluk çocuk, genç yaşlı herkes şiir okuyor İran toprağında. Düşünebiliyor musunuz ‘ Şairler Mezarlığı ‘ bile var bu ülkede. Tebriz’e yolunuz düşerse mutlaka görün orayı, ünlü şair Şehriyar’ın  müzeye dönüştürülen evini de…Şehriyar’ın oğlu Hadi ile arkadaş olduk.

Şiirin, felsefenin, resmin, heykelin, mimarinin, el sanatlarının ve müzeciliğin ne denli gelişmiş olduğunu  ben  İran’da  yaşayarak öğrendim.

Kitabevlerinde Marks, Lenin, Atatürk, Mao, Orhan Pamuk, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Elif Şafak, Enis Batur kitaplarının Farsçasına tanık olunca İranlıları hep kucaklayasım geldi doğrusu. Kitabevleri burada birer mabet! Binlerce kitabın yer aldığı bir mabet…

Çok okuyorlar. Gençler olsun, mollalar olsun kütüphanelerde kitap ve dergilerle iç içeler…

Karşıyaka’da Aziz Nesin  şöyle demişti yıllar önce: ‘’ Beni en çok okuyanlar İranlılar! ‘’

Ben, buna tanık olanlardanım.

Bizi çok seviyorlar. İbrahim Tatlıses’e  bayılıyorlar. Fırsatını bulunca da Van, Erzurum, Antalya ve İstanbul’a da tatil yapmaya geliyorlar. Bostanlı ve Karşıyaka’da da çok sayıda İranlının yaşadığını biliyorum.

                                                                                     *

Her şeyden önce kültürlüler, centilmenler, saygılılar.  Gerek kadınların gerekse de erkeklerin çok bakımlı olduklarını söylersek bu abartı olmaz. Giyim kuşam satan mağazaların vitrinlerine bakarsanız bunu farkedebilirsiniz. Her butik , kadın iç çamaşırlarıyla zenginleştirmiş vitrinlerini. Özellikle de kadınların sosyal yaşamda etkin rol aldıklarını ve makyaja olan ilgilerini her gezgin bilir.  Kadınlar, yüzde 24-30 oranında mecliste yer alıyor. Dünya kozmetik sanayisi İran’a çalışıyor adeta…  Şeriatla yönetilen bir ülkede kadınların çok şık giyinebilecekleri ve hayatın her alanında varlıklarını hissettirebilecekleri hiç aklıma gelmezdi  doğrusu. İran kadınlarının çok güzel olduklarını da  söylemeliyim bu arada. Baktıkça bakasınız geliyor.

 İranlı kadın, evlendiğinde kocasının soyadını almıyor. Biliyor muydunuz?

Kadın cinayeti mi… O yabanilik yok  bu ülkede. Küçük çocuk evlilikleri için vaaz veren madrabazlar da…

En başta gelen özelliklerinden birisi de konukseverlikleri… Merhaba dediğiniz her İranlının sizi evine yemek yemeye davet edeceğinden endişeniz olmasın. Diyelim ki kayboldunuz. Biri, sizi otelinize kadar götürüp bırakacaktır. Bundan emin olun.

Selamlaşırken mi ? Hiçbir kişi ‘ Selamünaleyküm’ diye selam vermiyor. ‘’ Selaaam ! ‘’ diyor kısaca. Şiir okur gibi…

Ticari yaşam çok canlı. Kemeraltı’ndaki esnaf; Tebriz, Tahran ,Şiraz, Isfahan ya da Meşhed’teki  çarşıları görse çatlar herhalde. Alışveriş çılgınlığı yaşanıyor  İran’da.

Bir park olacak da orada bir edebiyatçının heykeli olmayacak ha... Mümkünü yok!

İran, bir heykel cenneti! Floransa ve Üsküp’ten farksız…

Nevroz; ( Nevruz) İranlılar için gezmek- dolaşmak- türbe ziyaretleri demek. Noruz diyorlar adına. Sakın ola ki Nevroz’da İran’a gideyim dersiniz. Sokakta kalırsınız. Otellerde tek bir oda bile bulamazsınız. Türbeleri müzeleri ziyaret eden  Farslar ve Azeriler,türbelerden sonra da Firdevsi’yi, Hafız’ı, Ömer Hayyam’ı, Sadi’yi ziyaret ediyorlar. Türbeler ilk sırada,  şairler ikinci…

                                                                        *

İran adı, Sanskritçe  ‘Aryan’ sözcüğünden geliyor.

M.Ö. 6. Yüzyıldan 1935 yılına kadar Pers İmparatorluğu, Gajarlar döneminde de İran olarak anılmaya başlanmış olan  yeşil- beyaz- kırmızı bayraklı bu ülke, 1979’dan bu yana da  İran İslam Cumhuriyeti  olarak  anılmakta.…

Bayraklarındaki renkler; barışın, dini inancın ve şehitlerin simgesi oluyor. İran toprağında bayrak, ulu orta her yere asılmıyor. Kırışık, rengi solmuş,  yıpranmış tek bir bayrak göremiyorsunuz.

Ezan, bayrak edebiyatına geçit yok ! Her şeyiyle sahici…

32 eyaleti bulunuyor. 1.645.000 kilometrekare yüzölçümü ile dünyanın  18. büyük ülkesi.

82 milyon nüfuslu İran, dünyanın ikinci büyük doğalgaz rezervine sahip. Petrol rezervinde ise dünya üçüncüsü.

Dillerin ve dinlerin özgürce yaşadığı bir ülke olan İran’da Hıristiyanlık- Musevilik- Zerdüştlük resmen tanınmış… Şura Meclisinde 1 ve 1’den fazla üye ile temsil edilme hakkına sahipler.

Nüfusun yüzde 60’ını Farslar oluşturuyor.Ülkenin resmi dili Farsça.

Farsçanın yanı sıra her etnik grubun dili de ikinci lisan olarak öğretiliyor.  Lurca, Kürtçe, Azeri Türkçesi, Beluçça, Arapça.

Her dilin kendini geliştirmesi , bu topraklarda devlet politikası olmuş.

2 milyon Türkmen, 1 milyon Afşar-Halaç- Hamse- Boyarahmet- Karagözlü- Agariçe Türkleri ve Kaşgai, 4,5 milyon Kürt, 3 milyon Arap, 2 milyon Beluci, 200 bin Ermeni,  100 bin Zerdüşt,  100 bin Hindu- Sih, 35 bin Musevi, 20 bin Süryani’nin yaşadığı İran’da az sayıda da Manikeist, Asur, İsmaili, Yezidi, Marduki, Monofizist ve Gnostikler gibi etnik ve dini azınlıklar da bulunuyor.

Dillere ve dinlere hoşgörülü olan İranlıların Dini lideri Hamaney, ikinci evlilik yapmayı düşünenlere  ise hoşgörüsüz. Diyor ki; ‘’ Benim kurumumda  çalışıp ta ikinci evliliği  düşünenler hemen istifa etsin! ‘’

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise bambaşka… Yıllar önce rejim nedeniyle ülkesini terkedip Amerika’ya yerleşen İranlı matematik bilgini Prof. Meryem Mirzakhani, kanserden öldüğünde Ruhani, İranlıları instegram hesabından yas tutmaya çağırmıştı.Hemşehrisinin ölümünden duyduğu üzüntüyü ve acıyı paylaşmıştı o günlerde…

Amerikan emperyalizmine boyun eğmeyen İranlıların her iki lideri de dünyaya insanlık dersi veriyor  adeta.

Ülkenin resmi dini İslâm, mezhebi Şiilik ya da Caferilik. Yüzde 90’ı  Şii Müslüman, yüzde 8’i Sünni Müslüman, yüzde 2’si de Zerdüşt, Sabi, Hindu, Yezidi, Yahudi ve Hıristiyan.

                                                                           *

Bilmem biliyor muydunuz… İran’da  zincir market uygulaması yok. Furuşgah denilen dükkanların cenneti  bu ülke.. Küçük esnaf ve özellikle furuşgahlar devlet tarafından korunuyor. Tekellere ezdirilmiyor. AVM çılgınlığının yaşandığı ülkelerin tüccar kafalı yöneticilerine duyurulur!

Devlet, son derece saygılı vatandaşına… Örneğin, hastanelerin ve okulların bulunduğu bölgelerde ezanın sesi  çok kısık… Yaşlılar, hastalar ve bebeler rahatsız olmasın diye yüksek sesle okunmuyor ezan… Ezan denilince…  İran’da ezan günde üç vakit okunuyor.

Şiraz’da akşam vakti bir camiye gitmiştim. Bir köşede gençler sohbet ediyor, çay içiyorlardı. Karşı tarafta da  kadınlar, genç kızlar… Aralarında da bir paravan…

Sorduğumda , aldığım yanıt şöyleydi: ‘’ Burası Allah’ın evi. Tabii ki muhabbet edeceğiz, tabii ki birlikte çay içip vakit geçireceğiz abi. ‘’ 

Paravan üstünden  bana bakan kadınlara el salladığımda da  delikanlılar kızmışlardı bana: ‘’ Ne yapıyorsun abi? ‘’

 Eğlenceyi ve gezmeyi çok seviyor Farslar. Müzik, olmazsa olmazları… Tahran gecelerimde  tanık oldum buna… Çayhanelerde  şarkı söyleyen gruplara eşlik eden çok sayıda yabancılar da  çıkmıştı karşıma…

Türbe ve cami önlerinde  sabahın erken saatlerinde kahvaltı yapan öyle çok aile gördüm ki…

Aile denince… İran’da aile kutsal. Sinemaya birlikte gidiyorlar. Piknikte birlikteler. Sokaklarda da çoluk çocuğa rastlamıyorsunuz. Çocuklar sahipsiz değil anlayacağınız. Ne tamirci çocuk ne dilenen ne de su satan çocuk var…

Sokaklarda/ caddelerde bulunmayan bir başka canlı türü de kedi ve köpek… Bir ayda tek bir kedi- köpek görmedim İran’da. Sebebini de öğrenebilmiş değilim…

Dilenci de göremedim hiç. Özellikle de Tebriz’de tek bir dilenci göremezmişsiniz. Dört gün gözlemledim Tebriz sokak ve caddelerini, dedikleri doğruymuş.

İranlı;  Bülent Demirdurak ve FarhadShakibPilehroud’un dediği gibi biraz Müslüman, biraz Pers, biraz da Batılı. Alkol satışı yok ama İranlı aslında alkolsever… Nereden biliyorsun diyeceksiniz… Biliyorum işte ! Devlet, Ermenilere kendi gereksinmeleri olan şarabı  üretmelerine izin veriyor. Biliyor muydunuz?   İkide bir tekel ürünlerine  zam yapan bir komşuya sahip olduklarını biliyorlar mı dersiniz… Ya da yasaklayan…

Erdebil ve Meşhed’te hastane ziyaretlerinde bulundum. Bizdeki gibi değildi. Hastane bahçesi otopark gibi değildi. Poliklinikler önünde  de sıra yoktu. Koridorlarda da tek tük hasta…

Tıpkı Roma, Malmö ve Charleroi’daki ziyaret ettiğim  hastaneler gibi… Oralarda da  boştu hastaneler. Bu konunun yorumunu size bırakıyorum.

İran şehirlerinde dikkat çeken bir güzellik; restoranların, pastanelerin, kitabevlerinin, parkların, müzelerin birer kimya laboratuvarı gibi pırıl pırıllığı… Toz toprakla karşılaşmadım dersembu  abartı olmaz.  Parasız tuvaletler, parasız  telefon şarj cihazları ve çok ucuz  şerbetler…

Tertemiz giyimli mollalarla fotoğraf çektirmek istediğimde  bana ‘ Merci’ diyen, ‘ Thanks ‘ diyen  güleryüzlü din adamlarının ‘’ Yardıma ihtiyacın var mı ? ‘’  sözlerini unutamıyorum.

Yıllar önce ‘’ Türkiye İran olmayacak ! ‘’  diye sloganlar atmıştım Uğur Mumcu katledildiğinde. Birileri  bize düşman olarak İran’ı gösteriyor gibiydi o günlerde. Onlarla dalaşmamızı istiyorlardı belli ki…

Bir ay yaşadığım İran topraklarında  bize düşman ne tek bir İranlıyla karşılaştım ne de  bizdeki Sivas Canyakımındaki gibi çember sakallı yobaz kılıklı birilerine… İranlı; barışsever, anti emperyalist, kültürlü, kitapsever… Doğumuzda ama bizden çok daha Batılı!

 ‘’Bürokratların ve teknokratların din adamlarıyla iktidar çekişmesi içinde olduğu karmakarışık bir oligarşi.’’ tanımını da gözardı etmiyorum İran’ı mercek altına aldığımda.

Zaman zaman  bu çekişme kendisini gösteriyor sanki…

Kalkışma benzeri bir hareketlenme olduğunda dikkat ederseniz hemen ABD Dışişleri Bakanı, sokağa çıkanların arkasında olduğunu söylüyor. Dikkat ettiniz mi buna ?

İranlılar, konuşmayı çok seviyor. Aşk derecesinde !  Şiirsiz yapamıyor.

Birbirlerine olan saygıyı ise hiç ihmal etmiyorlar.

Binyılların ürünü olan bir kültürün çocukları onlar…

                                                                      *

Kuşadası Kuakmer’de İran konulu bir gösteri ve söyleşinin  yapılacağını öğrenince  Ada’ya gitmek farz oldu. Bir buçuk yıl önce de ben anlatmıştım İran’ı Kuakmer’de.  Hatta çok sayıda  kadın, rehberliklerini yapıp kendilerini İran’a götürmemi  rica etmişlerdi benden.

Hem onları görmek hem de  profesyonel rehber FahradShakib ile tanışmak için Kuşadası’ndaydım.

Kuakmer,  Ada’da kültür ve sanatın önemli bir adresi.  Hem kültür merkezi hem de  kent müzesi… Sayın Şefik Sözer, Zerrin Bağcıvan, Eylem ve Çiğdem Hanımlı kadrosuyla  son yıllarda önemli etkinliklere imza attılar.

  Çoğunluğu, 29 Şubat- 1 Mart tarihleri arasındaki İran gezisine katılacak olanların katıldığı bir etkinlikti bu söyleşi. Bu nedenle rehber, görülecek şehirlerle ve türbelerle ilgili  ayrıntılı bilgi vermedi. Tahran, Şiraz,  Persepolis ( Taht-ı Cemşid), Pasargadae,Yezd, Isfahan, Abyanef, Kum’u görsellerle tanıtıp kısa bilgiler vermekle yetindi.

‘’ Ezan kaç vakit okunuyor İran’da ? ‘’ sorusuna verdiği yanıt hâlâ kulaklarımda: ‘’ Bizim o kadar boş zamanımız yok. Günde üç vakit yetiyor bize. ‘’

Alevilerin ‘ Eline, diline, beline sahip çık.’’ diye belledikleri bir kültürleri vardır ya…

Zerdüştlerinki ise şöyleymiş: ‘’ Doğruyu düşün, doğruyu söyle, doğruyu yap! ‘’

Fahrad dostumuzdan öğrenmiş olduk bunu da.

Yanılmıyorsam Sümer Atasözü de buna benzer bir şey. ‘’ Doğruyu biliyorsan,  öğret ! ‘’

Güleryüzlü, çok bilgili, Türkçe/ İtalyanca/ Fransızca tur rehberliği ve tur operatörlüğü yapan  Fahrad, baba tarafından  Erdebilli. Tahran doğumlu olup Tahran’da turizmcilik yapmakta.

                                                                                 *

Güneybatı Asya’nın güller diyarı, renkler ülkesi, dillerin ve dinlerin  özgürce yaşadığı, kültürün beşiği İran’ı görmek;  Ömer Hayyam, Attar, Firdevsi, Hafız, Sadi, Şehriyar gibi yüzlerce şairiyle tanışmak istiyorsanız pek de gecikmeyin.

Akaryakıta zam gelince ayağa kalkan, ülkesinin içişlerine burnunu sokan birileri olunca seferberlik ilan etmiş gibi  meydanları dolduran Farsiler ve Azeriler sizi bekliyor.

İran, hiç de anlattıkları gibi değilmiş diyeceksiniz. Gördükten sonra…


Bu yazı 1587 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri