29-01-2023 Recai ŞEYHOĞLU

                              

Balçova, Balçova olalı belki de en anlam yüklü geceye tanık oldu 22 Ocak’ta.

Balçova Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı gecede Kemal Nehrozoğluseverlerle birlikte olmanın hazzını ve mutluluğunu yaşadım.

Ev sahibi Başkan ve eşinin Sayın Nehrozoğlu’na olan saygısı/ ilgisi  belli ki yıllar öncesinden…

Bir vali düşünün ki İzmir’de 1998-2000 yıllarında görev yapmış ve o yıllardan bugüne de hâlâ  gönüllerde yaşıyor  olsun.

Bir vali düşünün ki 83’ünde ve hâlâ delikanlı gibi dimdik ayakta dursun…

Delikanlılığı boşverin, çıktığı kürsüde hâlâaşkla T.S. Elliot’tan  şiir ve Shakespeare’den soneler okuyan kaç vali biliyorsunuz?

Bırakın valileri, kaç şair biliyorsunuz ezbere sone okuyan?

Kendi adıma konuşayım, GÖRMEDİM!

Şadan Gökovalı geliverdi gözümün önüne Sayın Nehrozoğlu’nu  dinlerken…

Canım Şadan abim!

Evine gider gelir, söyleşir, kaynatırdık bi güzel…

Onun kadar şiire aşkla bağlı, onun kadar ezbere yüzlerce şiir okuyan biri çıkmadı karşıma…

Birgün, iki laf etmiş ve yazmış, sonra da göndermiştim kendisine…

‘’ Senden şair olmaz! ‘’ mı ne demişti. Hem de sertçe!.

Hatta anı defterime de yazmıştı bunu.

                                                                     *

4 Kent Konseyi Başkanı ( Karşıyaka- İzmir- Konak- Balçova ) o gece ortak imzalı bir plaket sunmuşlardı Sayın Valimize…

Önceki yıllarda İzmir’e yaptığı hizmetlerle ilgili teşekkür ediyorlardı.

Yaptıkları konuşmalarla da duygularını dile getirmişlerdi.

Valiliği 23 yıl öncesindeydi ama hâlâ  İzmir’de görev yapıyormuşçasına bir ilgi/ saygıydı bu.

Duygulandığı belliydi. İtiraf edelim bizler de duygu seline kapılmış gibiydik.

Bizler derken…

Kimlerdi o ‘ bizler ‘ dediklerim?

Üşenmeden sayayım:

Fulya Alçay, Özcan Durmaz,  Mehmet Ecevit Canbaz, Erdal Karademir, Veli Lök, Tanju Çelik, Temel Koçaklar, Çağdaş Güneş Gündüz, Ardahan Totuk, Hasan Zeki Sungur, Seydi Önder, Murat Aküzüm, Ömer Anar,  Mehmet Yıldız, Gökmen Ulu…

Emekli bürokratlar, gazeteciler, hekimler, siyasetçiler, belediyeciler, eğitimciler…

Toplumun farklı kesimlerinden yurttaşlar…

Bugünkü İzmir Valisinin adını sordum çevremdeki yakınlarıma geceye katılmadan önce. Biri bile söyleyemedi adını.

 Hidayet Karakuş, Hüseyin Yurttaş, Attila İlhan, Salâh Birsel, Muzaffer İzgü ve benzeri isimleri ise şakır şakır sayıverdiler ama…  Kim olduklarını, neci olduklarını…

İzmirli vefalı!

İzmirli unutmaz!

Ayhan Işık’ı,  İhsan Alyanak’ı, Aydın Erten’i, Hüseyin Baradan’ı unutmadığı gibi…

                                                                              *

Kemal Nehrozoğlu, Mardin- 23 Nisan 1940 -doğumlu.

İzmirlilerin  galiba en çok sevdiği Mardinli!

Mardin’de 6 yıl valilik yapmış olan Temel Koçaklar o gece sordu: ‘’ Recai Bey, niçin Kemal Bey İzmir’e taşınmasın? Neden bundan sonra İzmirli olmasın? ‘’

Doğrusu  bu ya, buna en çok sevinenlerin başında  ben gelirim herhalde.

Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri’ne  CumhurbaşkanlığıGenel Sekreteri olduğu günlerden bu yana  sürekli kitap bağışında bulunan, telefonla açılışlarımıza katılan, telgraflar çeken o değil mi?

Hiç unutmam, özel kalemi Vesile Hanım demişti: ‘’ Recai Bey, biz size Cumhurbaşkanlığı olarak değil Kemal Nehrozoğlu olarak gönderiyoruz o kitapları. Listeyi ve parayı veriyor, ben de gidip Kızılay’dan alıyorum onları.’’

Manisa’nın Bağyolubeldesinde  11. Kütüphaneyi açarken Doç. Dr. Efdal Sevinçli ‘’ Benim evimde yok bu kütüphanedeki kitaplar. Nereden buluyorsun söyler misin Allahaşkına? ‘’ dediğinde,

Ben de kasıla kasıla/ gururla  ‘’ Kemal Nehrozoğlu’ndan! ‘’ demiştim.

Evet, Kemal Nehrozoğlu,  ailece bizim gururumuz!

Asalet, liyakat ve devlet adamlığı sıfatları, onunla öyle güzel örtüşüyor ki…

Ahmet Necdet Sezer de zaten bu nedenle Çankaya Köşkü’ne istememiş miydi?

Birileri ‘’ Bana Sayın Nehrozoğluhakkkında bildiklerini anlatır mısın? ‘’ dese herhalde bir kaseti önlü arkalı doldururum.

Söz buraya gelmişken bir iki anekdotu anlatmak farz oldu.

Sayın Nehrozoğlu Muğla’ya vali olarak atanmıştır. Okullar da yeni öğretim yılına başlamıştır. Ortaokul öğrencisi olan Erdoğan’a sınıf öğretmeni sorar: Babanın adı?, Babanın işi?

Babası Muğla Valisidir ama Erdoğan’ın yanıtı çok sadedir: ‘’ Valilikte memur efendim! ‘’

                                                                            *

 Ankara’da ziyaretine gitmiştim. Pastanede oturmuş muhabbet etmiştik doya doya… Bulunduğumuz yerden evine doğru gidiyorken turnikeden geçeceğiz. Alarm zili çaldı. Görevli de görevini yapıp bizi arayacak mı ne oldu.

Ne pastanede bize hizmet eden garson kıza ne de turnikedeki  görevliye  ‘’ Sen benim kim olduğumu biliyor musun? ‘’ der gibi bir davranışta bulundu.

Görevli  yanılmıyorsamüst baş araması mı ne yapmış, ikimiz de ses çıkarmamıştık.

Beni bir yana koyun… ama o hiç rahatsız olmamıştı bundan.

İzmir’e geldiğinde  ziyaret programı yapıyorum ve kendisine söylüyorum. Gün içinde kimi başkanları, bürokratları, kütüphane ve eş dostu ziyaret edeceğiz.

 Galiba bu ziyaretlerde biraz  yoruyorum onu.

Merakımı yenemeyip sordum: ‘’ Neden hiç itiraz etmiyorsunuz? ‘’

Yanıtı tam bir Kemal Nehrozoğlu klasiği!

Tevazu, iyi niyet ve gönül alıcılık kokan bir yanıt…

Siz tahmin edin!

                                                                              *

Ne zaman mı tanıdım Sayın Nehrozoğlu’nu?

Dayımın oğlu, TÜYAP Kitap Fuarı’nda stand açmıştı. Onu ziyarete gitmiştim. Standta biri oturuyordu. Elinde kitap, sanki sayfalar arasında kaybolmuş gibiydi.

‘’ Valiniz! ‘’ dedi. Ekledi: ‘’ Tanımıyor musun? ‘’

Sonra da kalktı gitti o kişi. Çevreme bakındım, ne koruma ne de üniformalı birileri…

Şimdi soruyorum siz değerli okurlarıma: ‘’ Korumasız dolaşan bir vali görüyor musunuz? ‘’

Tek başına kitap fuarında…

Hayranlığım ta o günlerden!.

Gelelim beni en çok etkileyen sahneye…

21 Mart 2007

Çankaya Köşkü’ndeyiz. Annem ve yeğenim Emrah ile…

Odasına girerken ‘’ Dünya Şiir Günü ve Nevruz kutlu olsun! ‘’  demiştim. O günlerde çıkardığım İMECE gazetesini bırakmıştım masasına. Masasında gördüğüm bir kitabı unutamıyorum hiç.

T.S. Elliot’ın bir şiir kitabıydı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterininmasasında  bulunanlar daha dün gibi  aklımda: İmzalanacak bir dosya, kitaplar, kalemlik ve sanıyorum iki üç gazete…

Beni etkileyen ikinci konuya gelince…

Annem sormuştu: ‘’ Kemal Bey, Ahmet Bey’in ayrılmasından sonra siz ne yapacaksınız? ‘’

Hiç kulaklarımdan çıkmıyor o sözleri… ‘’ Ben buraya Ahmet Bey ile geldim. Onun isteğiyle oldu gelişim… Ahmet Bey’den sonra ben de ayrılacağım.’’

Ahmet Necdet Sezer’den sonra o koltukta kalmayı  belli ki  uygun bulmuyordu.

Erdem/ fazilet dedikleri bu olsa gerekti.

Şu an bunları yazıyorken bile ona sarılasım/ canım abim diyesim geliyor.

İmece’nin her sayısını gönderir, özlem gidermek için de arada bir arar dururdum kendisini.

Onunla ilgili söyleyeceklerim  biter mi sanıyorsunuz?

Otobüsle yanılmıyorsam Buca’ya doğru gidiyorum. İkiçeşmelik yokuşundayız. Telefonum çaldı. Baktım, ekranda K. Nehrozoğlu  yazıyor. Heyecanla açtım. ‘’ Buyrun Kemal Bey ‘’

‘’ Bak’’ dedi. ‘’ Rasime Hanım’ın öğretmen olmadığını/ ilkokul mezunu  olduğunu  yazmışsın yine. Bunu hep yapıyorsun. Tamam, doğrucu Davut’sun ama yeter artık.  İkide bir aynı şeyleri yazıp durma! Rasime Hanım, yaptığı kütüphanecilik nedeniyle bunu bilenlerin gözünde demek ki hep öğretmen algısı yaratıyor, bu yanlış da değil.  İkide bir yazma bunu.‘’

Annem bu konuda çok rahatsızdı. Yunus Karakaya’nın yönetimindeki SKY TV.’de konu olmuştu bu: ‘’ Ben ilkokul mezunuyum, öğretmen değilim ama iki öğretmenin annesiyim.’’demişti.

Bir ödül töreni için İstanbul’a gitmiştik. TKD ve Bilgi Üniversitesi’nden görevlendirilmiş olan kişilerle   önceden belirlenmiş program gereğince  bazı adreslere ziyaretlerde bulunuyorduk. Sultanahmet’te müze ya da kütüphanenin müdürünü de ziyaret etmiştik. Müdür Bey, anneme ‘’ Hangi köy enstitüsünü bitirdiniz? ‘’ diye sormuştu. Annem de gülerek yanıtlamıştı: ‘’ İlkokul mezunuyum.’’

Müdür Bey, nasıl da şaşırmıştı, görecektiniz.

Gel gör ki annem böyle konuşurken gazetelerde hep öğretmen olarak söz ediliyordu annemden.

Öğretmenlik öyle yapıştı ki üstüne, vallahi biz çıkaramadık bir türlü.

Neyse… Uzattık galiba…

                                                                              *

Geçtiğimiz yaz, kızımızı evlendirmiştik Barış ile…

Kani Beko milletvekilimizi çok severim. Bana hep sahici gelmiştir o! DİSK’in genel başkanı olmadan önceki yıllarını da yakından biliyorum. ‘ Lastikçi Kani ‘ olarak belleğime çivi çakmış adeta…

Kızımızın nikâh şahidi o olacaktı. Cemil Tugay’ı da düşünüyorduk ama bir aksilik oldu, katılamamıştı.

Sanki bir şeyi eksik planlamış gibiydik.

O olmazsa olmazdı!

Telefon açtım. ‘’ Kemal Bey, 19 Haziran’da kızımızı evlendiriyoruz. Düğünümüze bekleriz.’’

Müşerref Hanım’la çıkıp geldiler.

CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Özcan Durmaz, CHP Bergama İlçe Başkanı Mehmet Ecevit Canbaz, Kani Beko, emekli vali yardımcısı/ sevgili kardeşim Ardahan Totuk, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Bektaş Bal ve öğrencim Tanju Çelik’le ne de güzel bir masa oluşturmuşlardı o gece.

İkinci nikâh şahidimizdi o gün.

Ona olan sevgim/ saygımda bir yanlışlık yaparım endişesiyle bazen çok gerildiğim olmuyor değil…

Örneğin, ‘’ Canım abiciğim ‘’ diyesim geliyor arada bir. Diyemiyorum.

Devlet adamına  abi / abiciğim denilmez ki…

Çok nadir de olsa bazen ölçüyü kaçırıyorum. Ağzımdan çıkıveriyor ‘ abi’

Ardahan Totuk  ‘’ Artık bırak Bey’i… Abi de! ‘’  dese de beceremiyorum bir türlü…

Mehmet Ali Çalkaya da sanki aynı benim gibi duygulara sahip. Nasıl seviyor onu…

Termal Otel günlerinde başlamış dostlukları…

Dostluğunu 22 Ocak’ta bir kez daha kanıtlamış oldu.

Sevgi, kuru kuruya olmaz benim bildiğim. Emek ister, çaba ister, özveri ister.

Yemekteki İzmirlilerin Kemal Nehrozoğlu’na olan sevgisi, bendekinden zerre kadar farklı değildi.

Hani, bir futbol maçında oyunun yıldızı kimdi diye sorarlar ya… Ya da izlediğiniz bir filmde en çok beğendiğiniz karakterin kim olduğu konuşulur ya…

22 Ocak’taki gecenin yıldızı tek kelimeyle Kemal Nehrozoğlu idi.

T.S. Elliot’tan şiir okuyan, Shakespeare’den sone okuyan Nehrozoğlu…

 İzmirlilerin yıllar sonra neden sadece Sayın Nehrozoğlu’na  ‘ Vefa Gecesi ‘ düzenlemeleri boşuna değildi.

O iki şiirin dışında illâ söylenmesi gereken bir şey varsa o da gecenin sadeliği ve Nehrozoğlu’yla ilgili söylenen o şiirimsi sözlerdi.

Tadı damaklarda kalacak olan bir geceye ortak olmanın mutluluğunu yaşadım o gün.

 

 


Bu yazı 5744 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri