05-05-2020 Nüket Hürmeriç
Nüket Hürmeriç

Nüket Hürmeriç

NİSAN 2020 İKİNCİ YARISINDA BİREYSEL KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ

                                                                                                 

Geçtiğimiz günlerde Soul müzik efsanesi Bill Wither yaşamını yitirdi.“Ain’t No Sunshine”(Güneş Işığı Hiç Yok) adlı şarkıyla tüm dünyada tanınan müzisyen 81 yaşında kalbine yenik düştü. En iyi R&B Şarkısından Grammy Ödülü, 2. albümü “Lean On Me”(Bana Yaslan) ile Altın Plak, “JustTheTwo Of Us”(Sadece İkimiz) ile yine Grammy Ödülü kazanmış. Kendisini üne kavuşturan ilk şarkısının sözlerinin kendimce Türkçe çevirisi şöyle: (Hiç Güneş Işığı Yok) O giderken hiç güneş ışığı yok/Uzaklaştığında ılık değil/Gittiğinde hiç güneş ışığı yok/Ve bir zaman ki gideli çok oldu/Gidip uzaklaştı bir zamanda/Merak ediyorum bu kez nereye gittiğini/ Kesin gidip gitmediğini merak ediyorum/O giderken hiç güneş ışığı yok/Bu ev artık ev değil/O gidip uzaklaştığı bir zamanda/ Ve biliyorum, biliyorum, biliyorum…/…/Hey, genci hiç böyle yalnız bırakmam/Ama gittiğinde güneş ışığı yok/Her gün sadece karanlık/Gittiğinden beri hiç güneş ışığı yok/Ve bu ev hiç sadece ev değil/O gidip uzaklaştığı bir zamandan beri/Biliyorum, biliyorum, biliyorum….Besteleyen de kendisi. Işıklar içinde uyusun!..

Doğan Cüceloğlu’nun yaşamını anlattığı “Damdan Düşen Psikolog” adlı kitabı anlatmayı kaldığımız yerden sürdürüyoruz: Yaz vakti damlarda ışık kirliliğinin olmadığı, ışıl ışıl  yıldızların izlendiği geceler…Denizi ilk gördüğünde, Tanrı’nın var olduğu düşüncesinin oluşması…Doğada yaşayan insanların kendiliğinden gelen bir bilgeliklerinin olduğu sonucu çıkarması…Doğanın yavaş yavaş öğreten ama çok temelden öğreten bir öğretmen olduğunu görmesi…Yörük kültürünün Arap kültürünün  en az etkisinde kalmış bir kültür olduğunu

gözlemesi…Yaşlandıkça gerçeğin kendi başına saygı duyulacak tek şey olduğunu, gerçeğin en muhteşem var oluş olduğunu anlamaya başlayınca babasının hakkını babasına vermek zorunda olması…Sinema filminin kesilerek o çok ender yağan karın sevinçle, keyifle izlenmesi, yaşanması…Bu ülkenin çocuklarına hizmet etmekle ilgili içinde güçlü bir kendini adama var olduğuna inanması…Olayların esiri değil efendisi olma yönünde güçlü bir gelişim sahibi olması…Zor vakitlerinde, bir geri çekilip, düşünüp taşınıp anlama dönemine gereksinimi olduğu bilinci…

Kitapta yazar daha sonra Amerika’yı anlatıyor. Amerikan eğitim kültüründe; anne baba, okul ve toplumun sorumluluğunda, çocuğa geliştirilmesi gereken bir potansiyel olarak bakıldığını, bu doğrultuda çocuğa soru sorması teşvik edildiği, bilgi vurgulu değil, sosyal beceriler ve kişilik gelişimi vurgulu bir müfredat programı var olduğunu belirtiyor. Bilimsel araştırmaların sonucunda özgüvenin başarıda %80 oranında payı olduğundan hareketle; ana baba çocuğa güveniyorsa o da kendine güveniyor ve  başarılı oluyor. Üniversitelerinde, kendisinin daha bilgili olduğunu, seçme olarak geldiğini  ancak bunun yeterli olmadığını vurguluyor. Orada araştırmanın önemli olduğu, kütüphaneden derlenip toplanan bilgilerin önemli olmadığını, önemli olan kendi düşündüğü olduğunu, düşük not alarak acı bir şekilde öğreniyor. Amerikalı, Ford’a ne kadar saygılıysa devlete de o kadar saygılılar. Onlara göre devlet sürekli denetlenmelidir…

Sonra Doğan Bey, çocukluk dönemine dönüyor, çocukluk aşklarını anımsıyor. Bu arada Silifke şivesinin dilindeki kalıcılığının da farkında ama tamamen yok etmeden yana olmadığını anlıyoruz. Baharat gibi oluyor, diyen bile olmuş. Amerika’da bu şiveyi çok özlemiş. Silifke kültürünün espri anlayışı, felsefesiyle birlikte sosyal-psikoloji ve kültür antropolojisi açısından incelenmesi özleminde olduğunu öğreniyoruz. İlişkilerinde mutlaka bir baharat olduğunu, Nasrettin Hocalık yapanların çok sevildiğini vurguluyor. Öte yandan korku kültürünün doğal bir ürünü olarak acıya değer yüklediğimizi, saygıdeğer bulduğumuzu vurguluyor. Sonuçta çocukta; ben hayatımdan sorumlu değilim, düşüncesi oluşuyor. Köy Enstitülü olanlarda, Amerikan kültüründe olduğu gibi; şikayet yok, yapmak var, diye yorumluyor.

Çocukluğuna geri dönüyoruz. Çerçilik, kurabiye yapıp okulda satarak, fotoğrafçılık yaparak, sonra hızarcılık yaparak para kazanmak, dolayısıyla hayatta bağımsız olma isteği  var. Okumak için önce Ankara’da sonra İzmir’de yaşadığı zorluklar, öğretmenlerinin el vermesi, âşık olduğu kızlara hemen açılamaması…

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi  Psikoloji bölümüne sınavsız giriyor. Evet bir zamanlar fakültelere sınavsız girilebiliyordu. Mümtaz Turhan Hocanın; psikolojiye girmesi,  İngilizceye çok önem vermesi gibi tavsiyeleriyle çok yardımını görmüş. Kendisi  politik olarak sağ düşünceli olsa da bilim adamı yetiştirme konusundaki ideali nedeniyle çok takdir ediyordu. Öğrencilerine de, bilgi yerine, bilgiye ulaşabilecek becerileri geliştirmeye yönlendiriyordu. Yoksul köyden gelmiş biri olarak daha çok orta halli ve İstanbullu kız öğrencilerinin olduğu fakültede uyum sorunları…(sürecek)

Size bir sorum var. Aşağıdaki minik şiirin yazarı kim? Belki bazılarınız hemen bilecek, bazılarınız anımsayacak, bazıları da araştıracak. Hadi araştırın! Yanıtı sonraki dizi yazımızda:

(Kuş ve Bulut)   Kuşçu amca/Bizim kuşumuz da var/Ağacımız da/Sen bize bir bulut ver sade/Yüz paralık.)…Şiir sevgisiyle…Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…

 Nüket Hürmeriç / İzmir

 

 

 

 

 


Bu yazı 469 defa okunmuştur.



Nüket Hürmeriç Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri